5 Mart 2015 Perşembe

 İSTANBUL’DA YAŞAMA SANATI
 Haluk Dursun’un yazmış olduğu İstanbul’da Yaşama Sanatı adlı eser, İstanbul’u zevkine tadına vararak yaşamak isteyenlerin bir şaheseri niteliğinde hazırlanmış. Kitabın giriş bölümünde de müellifin belirttiği gibi: “Bu çalışma Batılıların tabiriyle bir şehirde yaşama sanatı, bizim eski tabirimizle, şehrin hususiyetini anlatan bir “şehrengiz” özelliğindedir.”  
Bu şehrengiz kitabını okumak insana İstanbul’un cefasından fazla sefası olduğunu bariz bir şekilde göstermekte. Ve şehre aşık olanların aşkını artırıp şehre beddua okuyanların hüsn-i dualar etmesine vesile olmakta. Elimizde kalanı sevmek korumak değerlendirmek zorundayız. Evet İstanbul’dan çok parçalar koptu tarihe karıştı ama Haluk Hoca buna da güzellikle bakabilmeyi öğretmek maksadıyla kitabının başlarına nasihatlerle beraber şu beyti eklemiş:
“Ele geçmezse eğer sevdiğimiz
Çare ne? Eldekini sevmeliyiz!”
            Kitap İstanbul’daki Osmanlı yadigarlarıyla mahdud tutulmamış, neticede bir tane İstanbulumuz var. Ve bu İstanbul’a tarih boyunca birçok medeniyetler kurulmuş, birçok devletler hanedanlıklar hakim olmuş da en nihayetinde asıl huzura, asıl refaha kavuştuğu Fatih’e yar olmuş. Bizans eserlerinden de titizlikle bahsedilmekte şehrengiz kitabının satırlarında. Bahar geldiğinde erguvan seyredilmeye nereye çıkılır, acıbadem nerede yenir, gurub vaktinde İstanbul’un en güzel manzarası nereden seyredilir, bülbülleri terennüm edebilmek için nereye gidilir, İstanbul’un hangi semtinin neleri meşhurdur ve hangi lokantasında midelerimize ziyafet verebiliriz, bu kitapta bu soruların çok daha fazlasına cevap bulabiliriz. İstanbul’un sigorta şirketinin ismi olan Ya Hafız lafza-i celalinin nasıl da her yalıda her konakta ihtişamla durduğunu, bu şekilde evin yangın, zelzele gibi afetlerden korunması için Allah’ın yardımı ve muhafazasına niyaz edildiğini okuyoruz kitabın satırlarında…
            Kitabı şehrengiz eserlerinden ayıran bir husus da “Meraklısına Notlar” başlığıyla yazıların en sonuna konulmuş bir çeşit ince tariflerin yapıldığı bölüm olmuş. Bu bölümde mesela Anadolu Kavağı’na çıkacak biri yol tarifi gibi “Yoros Kalesi’ne çıkarken yolun sağında Boğaziçi’nin en güzel fıstıkçamlarından ikisi bulunmaktadır. (4.03 metre) Alternatif fıstıkçamlarımız ise Kandilli sırtları, Sevda Tepesi, Vaniköyü Camii yanı ve Beylerbeyi sırtlarındadır.”
            Dünyanın en güzel su şehri İstanbul’da nerede hangi su çıkardı bu sulardan tadanların ne gibi hatıraları vardı hepsi atlanılmadan edebi ve akıcı bir şekilde bu satırlara işlenmiş. Ve galiba en çok yer ayırılan bölümde “İstanbul’da Ağız Tadı” bölümü. Osmanlı’da Ramazan ile, Ramazan’da kurulan dillere destan sofralarla başlayan ve okurken insanı hayret, hayranlık ve hasrete düşmesini sağlayan satırların lezzeti sayfaları çevirdikçe artıyor… Baharda Koyun Yoğurdu, Akidenin Sırrı, Lüfer Bayramı, Osmanlı’nın Çavuşüzümü ve Çileği derken Haluk Dursun son noktayı Sultan 2.Abdülhamid’in Kayısı Politikası başlıklı keyifli bir yazıyla nihayete erdiriyor.

            Her İstanbullu’nun İstanbul’da yaşadıkça hayatına renk katmak isteyen her insanın kütüphanesinde bulunması gereken bir eser. Bu kitap bizlere bir şehirde nasıl yaşanılır, o şehrin lezzetine nasıl erilir ve o şehir nasıl olur da ömrümüze ömür katar bunu çok güzel bir üslupla yansıtmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder