ESAD ERBİLİ
HAZRETLERİ’NİN KABRİ (K.S)
İzmir bağrında gizlice büyük bir
Allah dostunu barındırmaktadır. Bu Allah dostunu ziyaret etmeyi planlarımıza
koyduktan sonra sabah erkenden yola çıkıyoruz. İzmir’de metronun uzak yerlere
kadar gitmesi bizim gibi arabası olmayanlar için güzel bir imkan. İstikametimiz
Menemen… Cumhuriyetin kurucusunun haritadan silin emrini verdiği güzel beldeye,
Muhammed Esad Erbili hazretlerini ziyarete gİdiyoruz… İzban adlı metro ile
Menemen’de iniyoruz. İlk defa geldiğimiz için hazretin kabrinin tam olarak nerede
olduğunu bilemiyoruz. Birçok kişiye sormamıza rağmen hiç kimseden tatmin edici
bir cevap alamadık. Hatta sorduğumuz çiftlerden biri aa Esad Erbili burada mı
imiş biz burda oturuyoruz ama bilmiyorduk gibi bir tepki verdi. Evet, yıllarca
unutturulmuş bir isim Esad Ebili (k.s). Tevafuken o bölgenin muhtarına rast
geldik ve nihayet yolu bize o tarif etti. Sağımızda ve solumuzda askeriyenin
bulunduğu bir sokakta ilerliyoruz. İleride bir tabela görüyoruz. Tabelada Kubilay
Anıtı yazıyor. Menemen, Kubilay ismi ve
askeriye kelimeleri birleşince zihnimde aniden Üstad Necip Fazıl’ın Son Devrin
Din Mazlumları eserinde anlattığı sahneler canlanıyor…(s: 129-145) Sükunet ve tefekkür ile yürümeye
devam ediyoruz. Ve evlerin ortasında kaybolmuş küçük bir camii… Safa Camii…
Bizler
bu camii, Esad Efendi hazretlerinin kabrini böyle bulabildik. Peki seneler
öncesinde burayı, halifesi bir Allah dostu Mahmud Sami Ramazanoğlu hazretleri hemde
daha o zamanlar Şeyh’in kabrine dair hiçbir alamet olmadan nasıl bulmuşlardı?
İzmir’de ikamet eden
Doktor Dursun Bey (Sami Ramazanoğlu hazretlerinin İzmir halifesidir.) şöyle
anlatırlar: Sami Efendi bir gün İzmir’i teşrif buyurdular. Ve bize haydi
Menemen’e gidelim, Esad Efendi’nin kabrini bulalım dediler. Arabayla Menemen’e
gittik bir müddet gezdikten sonra bir yerde durduk ve arabadan indik. Kendileri
biraz ilerledi ve uzun süre dua ettikten sonra İşte Esad Efendi’nin kabri
şurası, 29 halifesi de şurada medfundur dedi. Bu arsayı satın alın ve buraya
cami yaptırın diye emir buyurdular. Arsa satın alındı ve dedikleri yere şu anki
Safa Camii yaptırıldı. (Muhammed Esad Erbili, Hayatı,Eserleri ve Tasavvufi
Felsefesi, Vahid Göktaş, s.69)
Birde gül kokulu tarifi Kayseri’den kalkıp Menemen’e Esad
Erbili hazretlerini ziyarete gelen bir zatın rivayetini dinleyelim:
Kabri sormak için münasip birini ararken gözümün kestiği zata
ben Esad Efendi’nin kabrini ziyaret etmek istiyorum. Nerede olduğunu biliyor
musun? der. O zat: Aman sus. Sesini çıkarma, ben onu sana gizlice tarif edeyim
der. Ve bir müddet sonra, kabri soran zatı alır, ikiye ayrılmış dağın eteğine
götürür. Şu yukardan gelen derenin ikiye ayrıldığı yerde dur. Sağını solunu
gözet. Mutlaka burnuna güzel bir koku gelecek. Bu güzel kokunun kaynağına dikkat
et. Bilesin ki, aradığın mezar o kaynaktır, diye tarif eder. Kayserili ziyaretçi
zatın itirafı şu şekildedir: O tarif edilen yere vardığımda, ilahi bir manevi
gül kokusu etrafı sarmıştı ki, kokunun kaynağına gelip durdum. Gördüm ki
hakikaten kabre benzer bir şey var. Kabrin başında kabir adabına riayet ederek
gerekeni yaptım ve murakabeye daldım. Esad Efendi’nin ruhu ile ruhum manevi bir
şekilde buluştu. (Abdullah Şahin, Muhammed Esad-ı Erbilî’nin Hayatı Hakkında
Bir Araştırma, s.23)
Mezarıyla ilgili, Esad Efendi hazretleri Divan’ında şu beyitleri
yazmıştır.
Ayandır
hâlet-i ruhum dü çeşm-i eşk bârımdan,
Beyandır hasret ü hüznüm enî -ü âh u zarımdan
Bakâ-yı nefs-i hod-gâm ile zevk almam
nigârımdan
“Fenâ bulup hayât alam şu dem ki işk-ı
yârimden
Muhabbet isteyen gelsün haber sorsun
mezarımdan.”
İlk gördüğümüzde bizi manevi
havası ile sâfâyab eden bu güzel caminin kapısını bir pir-i fani açıyor. İrfan
kahraman amca caminin açılmış olduğu 1963 senesinden beri burada imamlık
vazifesini ifa ediyormuş. Camii bahçesinde birçok kedinin bulunduğunu görünce Esad
Efendi’nin halifesinin halifesi Musa Topbaş Efendi hazretlerinin
Sultantepe’deki köşkünde bulunan meşhur kedilerini hatırlıyoruz... İrfan amcaya
Esad Erbili’yi ziyarete geldiğimizi söyleyince kısık bir sesle, caminin içine
girin oradaki kütüphane odasında cevabını alıyoruz. Camiin ruhani atmosferi
bedenimizi sararken önce birbirimize sonra da karşımızda duran odaya
bakakalıyoruz… Parmaklıklarla kaplı bir pencere, yere serilmiş bir halı,
halının üzerinde yeşil örtüsü ile bir masa, masanın üzerinde çiçekler… İşte
meşhur Muhammed Esad Erbili hazretlerinin kabri burası… Ne bir mezar taşı var
ne de herhangi bir ibare… Daha üç dört
sene evveline kadar bu odanın sırrına vakıf olan çok az sayıda insan varmış.
Peki neden meşihat reisliği
vazifesinde bulunmuş, birçok eser sahibi, binlerce müridi ve balkanlarda
anadoluda onlarca halifesi bulunan bir mürşid-i kamil, alim Allah dostunun bir
mezar taşı bile yok. Niçin kabri saklanmaktadır? Kısaca anlatmak gerekirse, tarihimize
Menemen hadisesi olarak geçen vaka cumhuriyetin en karanlık bırakılmış, en
meşum olaylarından biridir. 1930 senesinin aralık ayı içerisinde İzmir’in
Menemen ilçesinde birkaç esrarkeş ve sarhoş vazifesi başındaki Asteğmen
Kubilay’ı öldürüp başını gövdesinden ayırıyorlar. Tüm bunların neticesinde
mahkemeler kuruluyor ve olayın failleri Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde
aranıyorlar. İstanbul’da ise Erenköy’de evine çekilmiş her gün müridlerini
kabul eden ve yüz binlerce müridi olduğu söylenen Kelami Dergahı postnişini
Muhammed Esad Erbili (k.s) ve oğlu Muhammed Ali Efendi’yi olayın faili olarak
tutuklayıp Menemen’e getiriyorlar. Mahkeme ise Esad Efendi’ye yaşlılığı
sebebiyle müebbet hapis, oğlu Ali Efendi için ise idam kararı veriyor.
Doksanına yaklaşan yaşı ile zaten rahatsız olan Şeyh Esad Efendi’nin
yemeklerine zehir katılarak rahatsızlığı iyice artırılmış ve damardan yapılan
bir iğne ile 84 yaşında hayatına son verilmiş yani idam edilmiştir. Hemen
alelacele bir gece vakti Esad Efendi hazretleri, ailesine haber verilmeden
yıkanmadan, cenaze namazı kılınmadan gizlice defnedilmiştir. Şehidlerin
yıkanmasına gerek yoktur elbet, cenaze namazını da şüphesiz melekler
kılmışlardır…
ÖMER FARUK
DELİKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder