15 Kasım 2014 Cumartesi

İZMİRİN EMİR SULTANI

İZMİR’İN FATİHİ EMİR SULTAN
İzmir, tarih boyunca çeşitli dinlerden insanların yaşadığı bir şehir olma vasfını hep muhafaza etmiştir. Gavur izmir tabirine hep aşinayızdır da bu şehir gerçekten ‘gavur’ların elinde iken buraları kim fethetti ve müslümanlaştırdı diye düşünmeyiz. Bu yazıda maalesef hiç bilinmeyen ve ehemmiyeti kavranamamış, unutulmuş bir fatihten bahsedeceğim. Ben de böyle birinin varlığından İzmir’in sokaklarını bilmeden rastgele arşınlarken tevafuken haberdar oldum. Emir Sultan beni türbesine çağırdığı gibi hayatının bilinen noktalarını merakla incelemem için de ilham kaynağı oldu.
 Efendim, malumunuz Bursa’mızda  Emir Sultan Hazretleri vardır. Yıldırım Bayezıd, Çelebi Mehmed ve Sultan 2.Murad’a kılıç kuşandıran Emir Sultan. Sultan Murad ile İstanbul’un fethine 500 dervişini de alarak iştirak eden Bursalı Emir Sultan. Neden mi Bursalı tabirini kullanıyorum. Çünkü Emir Sultan Hazretleri bir tane değildir. Hem madden hem de manen bir de İzmir fatihi Emir Sultan hazretleri vardır.
İzmir’deki Türk Mührü
Mükerremeddin Emir Sultan Hazretleri bir alperendir. Aynı zamanda Peygamber Efendimiz’in torunu ve ordu kumandanıdır. Bursa’da kabri bulunan meşhur Emir Sultan hazretlerinden 300 yıl evvel yaşamış olan Mükerremeddin Emir Sultan İzmir Konak’ta medfundur. Emir sultan lakabını alış hikayesi ise çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte bir hayli ilginçtir. Aydınoğulları Beyliği zamanında İzmir’de bir Allah dostu vefat eder. ( Yaygın olan rivayete göre bu kişi büyük alim İmam Birgivi hazretleridir. Fakat Mükerremeddin hazretleri ile İmam Birgivi’nin yaşadığı zamanlar arasında yaklaşık bir asır vardır.) Aydınoğulları Beyi Gazi Umur Bey, İzmir bir uç beylik olduğundan ve beyliğin merkezi İzmir’in Ödemiş ilçesinin Birgi kasabası olması hasebiyle herhangi bir düşman tehlikesine karşın İzmir’de vefat eden bu Allah dostunun kabrinin Birgi’ye getirilmesini ister. Tabi böyle mukaddes bir vazifeyi ancak senin gibi ulu bir zat yapmalıdır diyerek görevi ordusunun kumandanı ve Allah’ın veli kulu Seyyid Mükerremeddin Efendi Hazretleri’ne tevdi eder. Hazret hemen yanına askerlerden bir bölük alıp cenazeyi yıkayıp kefenlerler. Ve tabut omuzlar üzerinde yola çıkarılır. Şimdi ki Gaziemir denilen mevkie gelindiğinde namazın vakti çıkmaya yaklaşmıştır. Mükerremeddin hazretleri ve askerleri etrafa bakınırlar fakat bir türlü su bulamazlar. Vakitte daralmaktadır. Hemen eller açılır ve ‘Ya Rabbi bir yerlerde su var ama biz bulmaktan aciziz bize yol göster’ diye niyaz edilir. Allah, dostlarının dualarına icabet eder… Ve tabuttan Allah dostu, elini dışarı çıkartarak Mükerremeddin hazretlerine ‘Kaz Ya Emir’ diyerek bulundukları yerin altını gösterir. Ve hemen o bölge kazıldığında yerden adeta fışkırırcasına su çıkar. O günden sonra Mükerremeddin Hazretlerine Emir Sultan denilmeye başlanmıştır. Ve o bölge de Kaz Ya Emir hitabına binaen bugünkü Gazi Emir ismine dönüşerek böyle anılagelmiştir. Oradan çıkan su halen bütün coşkunluğuyla akmaktadır.
            EMİR SULTAN İÇİN KURULAN TEKKE
Gazi Umur Bey Emir Sultan hazretleri hayatta iken kendilerine bir zaviye kurmuştur. Burası hem bir irşad merkezi hem de alperenlerin, dervişlerin buluşma mekanı olmuştur. Asırlarca yanacak olan kandilin fitili böylece ateşlenmiştir.
Emir Sultan’ın türbesinin tarihi ile ilgili en eski belge ise 1333 yılında Tunuslu Müslüman seyyah İbn Batuta tarafından Anadolu’ya yapmış olduğu seyahatinin ardından ‘İzmir Şehri Gazi Umur Bey ve Manisa’ya yöneliş’ başlığı altında seyahatnamesinde aktardıklarıdır. Şöyledir ki:
“Deniz kenarında kurulmuş İzmir şehrinin büyük bir kısmı haraptır Kalesi üst tarafta bir tepededir. İzmir de Ahmediyye (Rufai) tarikatı şeylerinden dindar ve kamil bir insan olan Şeyh Yakup efendinin zaviyesinde konakladık. Tekke dışında ise gezgin dervişlerden yüz kadarı ile beraber dolaşan meşhur Ahlatlızade ve Şeyh İzzettin-i Rufai konaklamışlardı şehrin valisi onlar için çadırlar kurdurdu. Emir Sultan Dergahı’nın Şeyhi Yakup Efendi de onlar için bir ziyafet tertip etti Ben de bu ziyafet şölenin de hazır bulundum beraber yedim.   (İbn Batuta Seyahatnamesi cild.1 sayfa,425)”
Emir Sultan Dergah’ı ile ilgili bir diğer kayıt ise meşhur seyyahımız Evliya Çelebi tarafından 1671’de İzmir’e yaptığı gezi sonrası yazdıklarıdır:
“Evvela yukarı kale altında kabr-i Hacı Yusuf Baba Ve Bayezıd Baba ve Cüneyt Bey Seyyid Mükerremeddin Sultan ve nice zaviyeler var amma ziyaret ettiğimiz bunlardır”…
Burada bahsi geçen Yusuf Baba ise Kadife kale itfaiye kulesinin yanında bulunan ama ortadan kaldırılmış olan tekke ve türbede medfun idi. Bir rivayete göre de Seyyid Mükerremeddin Efendi’nin oğludur.
..
Ecdadımızdan kalan bu topraklarda ki tapu senedlerimizden biri olan mezarlıklarımıza iyi bakıp muhafaza edebilmiş olan bir şehrimiz yoktur. Üzülerek söylemek istiyorum ki bu tarih tahribatının belki de en büyüklerinden biri İzmir’de yaşanmış birçok mezarlık yok edilmiştir.  Bu mezarlıklardan biriside 600 yıl boyunca tekke vazifesi görmüş olan Emir Sultan Tekkesi mezarlığıdır. Bahçede bulunan mezar taşlarının kimi yerlerde duruyor kimisi üst üste yığma edilmiş. Buradaki mezar taşları birer sanat harikası…  Birçok farklı tarikattan şeyh efendilerin mezar taşları burada mevcuttur. Ve adeta seyyidler mezarlığıdır burası…
 Külliyenin asıl yapısında, tek bir bahçede Şeyh Camii, semahane, misafirhane aşhane, türbe, mezarlık, hamam vardır. Fakat tüm bu külliyenin ayrılmaz parçalarına rağmen görmezden gelinerek camii, tekke ve türbeden ayrılarak ortalarında ki mezarların üzerinden yol geçirilmiştir. ‘Tekke’nin kuzeydoğusunda yer alan Yıldırım Kemal İlköğretim Okulu da bu tekkenin mezarlığının parsellerinden birinin üzerine yapılmıştır. Yapım tarihine baktığımızda 1927 tarihini görmekteyiz.’ Yani cumhuriyetin yıkıcılığının had safhalarda olduğu yıllar… (Naci Gündem, Günler Boyunca Hatıralar, s.113) Halbuki buraya gelirken göreceğiniz Agora antik kenti çok güzel muhafaza ediliyor. Ve oradaki tek taşı çıkartmak, sergileyebilmek için ne kadar zahmet gösteriliyor… Çok değil Roma kalıntısı ile İzmir’in Fatihinin türbesi, tekkesi ve orada bulunan hazire arasında sadece on dakika yürüme mesafesi var.
Tekkenin camii vazifesini gören Şeyh Camii haziresinde Aziz Mahmud Efendi hazretlerinin İzmir’e gönderdiği halifesi Mustafa Efendi’nin mezarı vardır. (İzmir Yazıları, Münir Aktepe, sayfa,93, İzmir büyükşehir belediyesi kültür yayınları,2003)  Bazı rivayetlere göre Mustafa Efendi Hüdai hazretlerinin damadıdır. Ek bir bilgi vermek gerekirse, Üsküdar’da da Hüdai hazretlerinin halifesi olan Mustafa Devati Efendi’nin camii vardır. Ve tevafuka bakın ki onun da ismi kayıtlarda Şeyh Camii diye geçmektedir.
Bu dergah çeşitli dönemlerde Rufai, Nakşibendi, Celveti ve Sadi tarikatları tarafından kullanılmıştır. Türbenin ismi 1921 de yayınlanan Sada yı Hak gazatesinin (26 Mayıs 1337/1921) haberinde Emir Sultan Rufai Dergahı olarak geçmesi de buranın son dönem de Rufai dergahı olması konusunda belge konumundadır.
İbn Batuta’nın seyahatnamesine göre burası Anadolu’daki ilk Rufai dergahlarından birisidir. Son postnişini ise Rufai tarikatının Maarufi kolu şeyhi Seyyid Hüseyin Cemal Efendidir. Tekkenin haziresinde medfundur.
Emir Sultan hazretlerinin türbesi ve burada bulunan yapılar İzmir’de ki en eski Türk İslam yapısıdır.
Mezar taşlarının çoğu kaybolan hazirenin şeyhlerden başka mühim misafirleri de var. Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın dedesi Uşşakizade Sadık Bey ve eşi Makbule Hanım ile eski Aydın Valisi Ahmet Esat Paşa, Kestanepazarı Camii kurucusu Mısırlı Hüseyin Nuri Efendi, İzmir Kadısı Şükrüzade Abdülkadir Paşa gibi devrinin önde gelen isimlerinin mezarları yer almaktadır.
Hakkında fazla bir malumat bulunmayan İzmir’in fatihi alperen Seyyid Mükerremeddin Emir Sultan’ın 1340-1350 tarihleri arasında vefat etmiş olduğu tahmin edilmektedir.

 (Emir Sultan’ın hayatını, külliyesini, oradaki mezar taşlarını inceleyen hazırlanmış tek bir eser vardır: Şenocak Yayınları / İzmir'de Türk Mührü / Vehbi Günay, Necmi Ülker, 2008 )


Haziredeki şaheser mezar taşlarından Hatice Hanım’ın mezar taşında yazanlar…
…Bu cihan fani cihandır sanki bir zıll-ı hayal
Görmedim hiç alem içre bulmaya kimse zeval
Genç yaşımda nûş edüb câm-ı ecel şerbeti
İrci’i emr-i şerifin etdim ol dem imtisal
Âh nideyim külli şeyin Halik dedi Hüda
Böyledir el-hükmü lillah el-kebirü’l müteal…

                                                                                                                             Ömer Faruk Deliktaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder