İKİ
TEKKE BİR MESCİD
Fener ve Balat semtleri umumiyetle sokaklarını, mimari
planını muhafaza edebilmiş Bu hali ile İstanbul’da artık eşi zor bulunan
semtlerdir. Fener ve Çarşamba semtlerinin kesişim noktasında dört mühim yapı
mevcut. Şimdi yolculuğa başlayalım. Çok dik bir yokuş olan Sancaktar yokuşunu
çıkarken Fener Rum Lisesi’nin şatoyu
andıran binasını görüyoruz diğer ismiyle Kırmızı Mektep. Binanın kuş bakışı
görünümü kanatlarını açmış bir kartalı andırıyormuş. Mektebin binasını
geçtikten sonra sağa döndüğümüzde bu yol bizi iki tekke bir mescidin buluştuğu
bir mekana götürecek. Ortada, meydan hüviyetinde şirin bir boşluk... Ve
etrafında 3 tane şirin mi şirin mescid. Hem de tabir-i caizse ulema ve
meşayıhın ağır toplarının bulunduğu mescidler bunlar.
Mesnevihane
Tekkesi
Mesnevi-i
manevi ilk başta Mevlevihanelerde okutulmuş zamanla diğer tarikat mensuplarının
da Mesnevi icazeti almasıyla camilerde, medreselerde, konaklarda okutulur hale
gelmiştir. Ve bu gelenek haline getirilerek devam ettirilmiştir. Mesnevihan
diye isimlendirilen kişi Mesnevi’yi bir topluluğa okur ve şerh eder. İlk mesnevihanda,
Hz. Mevlana’nın ağzından çıkan mübarek sözleri yazıya geçiren Hüsameddin
Çelebi’dir. Osmanlı’nın son devirlerinde 19. Yüzyılda yaşamış olan bir
mesnevihanımız da vardır ki…
"Mesnevîhân-ı Şehir" diye de tanınan Şeyh Hafız
Mehmed Murad Efendi, Fatih-Çarşamba'da 1844 senesinde Mesnevîhâne Tekkesi'ni
kurmuştur. Babası Ahıskalı Seyyid
Abdülhalim Efendi, Murad Molla tekkesinin ikinci postnişini iken vefat eder ve
posta oğlu Mehmed Murad tavsiye olunur. Tekkenin açılış merasimine devrin
padişahı Sultan Abdülmecid de davetlidir. Ve İstanbul’un göz bebeği olan
alimlerinden Şeyh Hafız Mehmed Murad’ın davetine icabet eder. Tekkenin
minaresinin âlemi Mevlevi sikkesi şeklindedir. Burası bir mesnevi dergahıdır,
ama Mevlevi dergahı değildir. İşte buranın ilginçliği ve ehemmiyeti de tam burada
ortaya çıkıyor. Mehmed Murad hazretleri Nakşıbendi şeyhi. Ve mesneviyi
Nakşıbendiler arasında da okutabilmek için daru’l mesnevi’yi kurmuş. Mesnevi tüm tarikatlarca baş üstünde tutulan
bir kitaptır. O yüzden Mesnevi-i Manevi, Mesnevi-i şerif gibi isimlerle yâd
edilir.
Şeyh Murad Molla yazmış olduğu şu beyitle kendini ne de güzel arzediyor:
“Murad-ı
dert-mend’in cümle ahvali sana malum,
Anı
takrir ve tahrire ne hacet ya Rasulullah”
Şeyh Mehmed Murad’ın yüzlerce belki binlerce talebesinden
biri de Ahmed Cevdet Paşa’dır. Gençlik yıllarında Şeyh Efendi’den mesnevi
icazeti almış ve Farsça tahsil etmiştir. Daha sonrasında Mecelle kaidelerini
hazırlayan, Osmanlı tarihi yazan, Kısas-ı Enbiya’yı yazan müthiş bir deha
olarak karşımıza çıkacaktır.
Tekkenin cümle kapısının girişinde Ali Haydar Bey’in nefis
talik hattı ile iki satır halinde yazılmış bulunan mensur kitabede “Haza dar-ı
tedris’el- Mesnevi li Hazreti Mevlana Celaleddin el-Rumi kaddese sırrahüs’s-Sami”
yazılıdır.
Bu tekke de Tekkelerin kapatıldığı 1925 senesine kadar adeta bir Mesnevi
üniversitesi gibi eğitim vermiştir. Fakat daha sonra bütün İslami yapıların
uğradığı akıbet, bir eşi daha olmayan bu tekkenin de başına gelmiştir. Ve
zamanla harap olarak yapılar topluluğu bir bir yıkılmıştır. Ancak günümüze
sadece dershane-mescid kısmı kalmıştır. Şeyh Murad Efendi’nin türbesi tekkenin
bahçesindedir. Bir dua etmeden geçmeyelim…
Murad Efendi hazretlerinin Arapça, Farsça ve Türkçe
olarak yazmış olduğu birçok eser mevcuttur. • Hülâsatü’ş-Şürûh ismiyle bir
mesnevi şerhi vardır. Hususiyeti
ise daha önce yapılmış olan Mesnevi şerhlerinin bir özeti niteliğindedir. Ma
Hazar ismiyle Feridüddin Attar hazretlerinin Pendname’sini şerh etmiştir.
Vekayıname adlı eserinde ise yaptırmış olduğu mesnevihanenin açılış törenini
anlatır. Bir Divan’ı vardır ki Evliyaullaha
yazılmış harika şiirler bulunur.
İsmet
Efendi Tekkesi
1872’de
vakfedilen İsmet Efendi Tekkesi’ne ismini veren
zat 19. Yüzyıl Nakşi şeyhlerinden Mustafa İsmet Garibullah hazretleridir.
Mustafa İsmet Garibullah hazretleri, Sultan Abdülmecid Han’ın
intisap ettiği bir zattır. Sık sık onu saraya yemeğe davet eder feyzinden
istifade etmeye çalışırmış. Şeyh İsmet Efendi’nin çok mühim bir eseri vardır ki
onu Mahmud Ustaosmanoğlu hocaefendi şerh ve izah ederek yayına hazırlamıştır.
İşte o eseri Risale-i Kudsiye’den bir bölüm
İlahi Mustafa İsmet ki ismim
Zuhuru Yanya’da oldu bu cismim
Aman garket visal-i bahre resmim
Bu resmim mahvolup Hakk’a gidelim
Cemal-i bakemali seyredelim
Rivayet olunduğu üzere Şeyh İsmet Efendi Anadolu ve
Rumeli’den toplam 60 kadar kişiye hilafet vermiştir. Ve de Allahu Teala’nın
halis kullarının, dostlarının cazibesi vefatlarından sonra da devam eder
kaidesince İsmet Efendi hazretleri de şöyle buyururlarmış “Allah’ım
bana vadetti; yoldan geçerken bu tekkenin kapısından bir kere muhabbetle
bakanları dahi unutturmayacak, onlara şefaat edeceğim.”
İsmet
Efendi tekkesinin son postnişini Ali Haydar Efendi’dir ve kendisi Mecelle Telif ve Tercüme Komisyonunun da üyesi ve de huzur dersleri
hocasıdır.(M.Emin Saraç hocaefendi Ali Haydar Efendi’nin icazetli talebesidir.)
Bu maneviyat yapılanmasının olduğu meydanda ki camiin ismi
ise Tevkii Cafer Camii’dir. Camii seksenli yıllara kadar harap bir halde
gelebilmiş ve daha sonrasında restore edilmiştir.
Ömer Faruk Deliktaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder