15 Kasım 2014 Cumartesi

MESNEVİHANE TEKKESİ

                                      İKİ TEKKE BİR MESCİD
Fener ve Balat semtleri umumiyetle sokaklarını, mimari planını muhafaza edebilmiş Bu hali ile İstanbul’da artık eşi zor bulunan semtlerdir. Fener ve Çarşamba semtlerinin kesişim noktasında dört mühim yapı mevcut. Şimdi yolculuğa başlayalım. Çok dik bir yokuş olan Sancaktar yokuşunu çıkarken  Fener Rum Lisesi’nin şatoyu andıran binasını görüyoruz diğer ismiyle Kırmızı Mektep. Binanın kuş bakışı görünümü kanatlarını açmış bir kartalı andırıyormuş. Mektebin binasını geçtikten sonra sağa döndüğümüzde bu yol bizi iki tekke bir mescidin buluştuğu bir mekana götürecek. Ortada, meydan hüviyetinde şirin bir boşluk... Ve etrafında 3 tane şirin mi şirin mescid. Hem de tabir-i caizse ulema ve meşayıhın ağır toplarının bulunduğu mescidler bunlar.
Mesnevihane Tekkesi
Mesnevi-i manevi ilk başta Mevlevihanelerde okutulmuş zamanla diğer tarikat mensuplarının da Mesnevi icazeti almasıyla camilerde, medreselerde, konaklarda okutulur hale gelmiştir. Ve bu gelenek haline getirilerek devam ettirilmiştir. Mesnevihan diye isimlendirilen kişi Mesnevi’yi bir topluluğa okur ve şerh eder. İlk mesnevihanda, Hz. Mevlana’nın ağzından çıkan mübarek sözleri yazıya geçiren Hüsameddin Çelebi’dir. Osmanlı’nın son devirlerinde 19. Yüzyılda yaşamış olan bir mesnevihanımız da vardır ki…
"Mesnevîhân-ı Şehir" diye de tanınan Şeyh Hafız Mehmed Murad Efendi, Fatih-Çarşamba'da 1844 senesinde Mesnevîhâne Tekkesi'ni kurmuştur.  Babası Ahıskalı Seyyid Abdülhalim Efendi, Murad Molla tekkesinin ikinci postnişini iken vefat eder ve posta oğlu Mehmed Murad tavsiye olunur. Tekkenin açılış merasimine devrin padişahı Sultan Abdülmecid de davetlidir. Ve İstanbul’un göz bebeği olan alimlerinden Şeyh Hafız Mehmed Murad’ın davetine icabet eder. Tekkenin minaresinin âlemi Mevlevi sikkesi şeklindedir. Burası bir mesnevi dergahıdır, ama Mevlevi dergahı değildir. İşte buranın ilginçliği ve ehemmiyeti de tam burada ortaya çıkıyor. Mehmed Murad hazretleri Nakşıbendi şeyhi. Ve mesneviyi Nakşıbendiler arasında da okutabilmek için daru’l mesnevi’yi kurmuş.  Mesnevi tüm tarikatlarca baş üstünde tutulan bir kitaptır. O yüzden Mesnevi-i Manevi, Mesnevi-i şerif gibi isimlerle yâd edilir.
Şeyh Murad Molla yazmış olduğu şu beyitle kendini ne de güzel arzediyor:
“Murad-ı dert-mend’in cümle ahvali sana malum,
Anı takrir ve tahrire ne hacet ya Rasulullah”
Şeyh Mehmed Murad’ın yüzlerce belki binlerce talebesinden biri de Ahmed Cevdet Paşa’dır. Gençlik yıllarında Şeyh Efendi’den mesnevi icazeti almış ve Farsça tahsil etmiştir. Daha sonrasında Mecelle kaidelerini hazırlayan, Osmanlı tarihi yazan, Kısas-ı Enbiya’yı yazan müthiş bir deha olarak karşımıza çıkacaktır.
Tekkenin cümle kapısının girişinde Ali Haydar Bey’in nefis talik hattı ile iki satır halinde yazılmış bulunan mensur kitabede “Haza dar-ı tedris’el- Mesnevi li Hazreti Mevlana Celaleddin el-Rumi kaddese sırrahüs’s-Sami” yazılıdır.
Bu tekke de Tekkelerin kapatıldığı 1925 senesine kadar adeta bir Mesnevi üniversitesi gibi eğitim vermiştir. Fakat daha sonra bütün İslami yapıların uğradığı akıbet, bir eşi daha olmayan bu tekkenin de başına gelmiştir. Ve zamanla harap olarak yapılar topluluğu bir bir yıkılmıştır. Ancak günümüze sadece dershane-mescid kısmı kalmıştır. Şeyh Murad Efendi’nin türbesi tekkenin bahçesindedir. Bir dua etmeden geçmeyelim…
Murad Efendi hazretlerinin Arapça, Farsça ve Türkçe olarak yazmış olduğu birçok eser mevcuttur. • Hülâsatü’ş-Şürûh ismiyle bir mesnevi şerhi vardır. Hususiyeti ise daha önce yapılmış olan Mesnevi şerhlerinin bir özeti niteliğindedir. Ma Hazar ismiyle Feridüddin Attar hazretlerinin Pendname’sini şerh etmiştir. Vekayıname adlı eserinde ise yaptırmış olduğu mesnevihanenin açılış törenini anlatır. Bir Divan’ı vardır ki Evliyaullaha  yazılmış harika şiirler bulunur.
İsmet Efendi Tekkesi
1872’de vakfedilen İsmet Efendi Tekkesi’ne ismini veren zat 19. Yüzyıl Nakşi şeyhlerinden Mustafa İsmet Garibullah hazretleridir.
Mustafa İsmet Garibullah hazretleri, Sultan Abdülmecid Han’ın intisap ettiği bir zattır. Sık sık onu saraya yemeğe davet eder feyzinden istifade etmeye çalışırmış. Şeyh İsmet Efendi’nin çok mühim bir eseri vardır ki onu Mahmud Ustaosmanoğlu hocaefendi şerh ve izah ederek yayına hazırlamıştır. İşte o eseri Risale-i Kudsiye’den bir bölüm
İlahi Mustafa İsmet ki ismim
Zuhuru Yanya’da oldu bu cismim
Aman garket visal-i bahre resmim
Bu resmim mahvolup Hakk’a gidelim
Cemal-i bakemali seyredelim
Rivayet olunduğu üzere Şeyh İsmet Efendi Anadolu ve Rumeli’den toplam 60 kadar kişiye hilafet vermiştir. Ve de Allahu Teala’nın halis kullarının, dostlarının cazibesi vefatlarından sonra da devam eder kaidesince İsmet Efendi hazretleri de şöyle buyururlarmış  “Allah’ım bana vadetti; yoldan geçerken bu tekkenin kapısından bir kere muhabbetle bakanları dahi unutturmayacak, onlara şefaat edeceğim.”
İsmet Efendi tekkesinin son postnişini Ali Haydar Efendi’dir ve kendisi Mecelle Telif ve Tercüme Komisyonunun da üyesi ve de huzur dersleri hocasıdır.(M.Emin Saraç hocaefendi Ali Haydar Efendi’nin icazetli talebesidir.)
Bu maneviyat yapılanmasının olduğu meydanda ki camiin ismi ise Tevkii Cafer Camii’dir. Camii seksenli yıllara kadar harap bir halde gelebilmiş ve daha sonrasında restore edilmiştir.

    Ömer Faruk Deliktaş 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder