Vefatının 87. Senesinde
Üsküdarlı Ressam Hoca Ali Rıza Efendi
Üsküdar bünyesinde yetiştirmiş olduğu
insanlara öyle Üsküdarlılık katan bir şehir ki o kişiler hayatları boyunca hep
Üsküdar ile yad edilegeliyorlar. Bu kişilerden birisi de Üsküdarlı Ressam Hoca
Ali Rıza Efendi. 20 Mart 2017 tarihi asker ressamların en meşhurlarından Ali
Rıza Efendi’nin vefatının 87. Yıl dönümü idi. Üsküdar Belediyesi vefat
yıldönümünden iki gün sonra da olsa büyük ressamı yad etmek üzere Bağlarbaşı
Kültür Merkezi’nde bir ihtifal düzenledi. Bu ihtifale katılmak için heyecanla
yola koyuldum. Salona girdiğimde ise koltuklar bomboştu… Ancak ön sıralara
ilerleyince salonun tıka basa dolu olduğunu hissettirecek ağırlıkta güzel
insanları gördüm. Yine Üsküdar ile yad olunan Niyazi Sayın beyefendi en ön
sırada programı takip etmekte idi. sadece o değil. Uğur Derman Beyefendi ve
eşleri Çiçek Derman hanımefendi ve Prof. Dr. Zeki Kuşoğlu hoca da Ressam Ali
Rıza programına teşrif buyurmuşlardı.
Evvela Üsküdar Belediyesi’nin Hoca
Ali Rıza Efendi ile alakalı hazırlamış olduğu belgeseli seyrettik. Sonrasında
ise onun talebesinin talebesi olan ve Ali Rıza Efendi üzerine yüksek lisans
tezi hazırlayan resim öğretmeni Naciye Turgut hanımefendi konuşma yaptılar. Hoca
Ali Rıza’nın emekli olduktan sonra Üsküdar’da bulunan Mithat Paşa Kız Meslek
Lisesi’nde resim dersleri vermiş olduğunu ve Malik Aksel’in deyimiyle
Üsküdar’ın ressamlar diyarı olduğunu ifade etti. Naciye Hanım, Üsküdar’da bir
şehir müzesi kurulmasını ve oraya Hoca Ali Rıza’nın isminin verilip
yaşatılmasını teklif ettiler.
Uğur Derman Bey konuşmalarına bir
kıta ile başladılar:
Kemâlât-ı rıza tasvir olunmaz
Eder dilşâdını her lahza tebcil
Çalışmakla eder imrar ve evkat
Rıza, kıldı rıza-yı Hakka tahsil.
Arkadaşlarından Hüseyin Haşim Bey bu
kıtayı Hoca Ali Rıza Efendi için yazmıştır. Uğur Derman bey, Üsküdarı yirminci
yüzyılda temsil eden iki büyük sanatkar var, birisi Üsküdarlı Ressam Ali Rıza
Bey diğeri de Üsküdarlı Hezarfen Necmeddin Okyay bey’dir, diyerek kanaatini
belirttiler. Sonrasında iki büyük sanatkar arasındaki ilişkilerden bir misal
verdi. Necmeddin Efendi yapmış olduğu ebruları Ali Rıza Efendi’ye gösterir ve
onun fikrini alırmış. Necmeddin efendi’nin kendince beğendiği ebruları Ali Rıza
Bey kenara koyar, sonra hiç üstünde durmadıklarına da “haa bu işte olmuş” diyerek
beğendikleri arasına koyarmış. Ve Necmeddin efendi, “bu şekilde devam ettik ve
ben renk zevkimi Ali Rıza Bey’den aldım” dermiş. Uğur Bey’in sunumunda
dikkatimi çeken noktalardan biride belgesel kelimesini kullanmayıp “belgefilm”
demesiydi. Düşününce lisanımıza cazib bir teklif sunmuş olabilir dedim
kendimce. Dostlarından Fuad Şemsi bey Üsküdarlı Rıza Bey için “onun her hali,
her hareketi ibadetti” dermiş. Ali Rıza beyin hep düşündüğü fikirlerinden biri
bir köprü başında şerbetçi dükkanı açmak ve gelen geçen herkese parasız olarak
meccanen şerbet ikram etmekmiş.
Uğur Derman bey getirmiş olduğu
defterinden kıymetli hatıraları nakletmeye devam ederken Ali Rıza Bey’in
günümüz insanına her yönüyle
emsal teşkil eden biri olduğunu düşünerek kıymetli hocam Mahmud Sami Kanbaş ile
biz neler kaybettik, kimleri kaybettik diyerek ah u vah ediyoruz. Ali Rıza
beyin merhametine misalen Uğur hoca şu anekdotu anlatıyor. “Talebesi Nazmi Bey
ile Çamlıca’ya resim yapmaya çıkıyorlar. Bağlarbaşı Altunizade arasında bir
arabaya rastlamışlar, arabanın içi dolu, çok zayıf kemikleri gözüken bir at da
o arabayı çekmeye çalışıyor, hatta arabayı çekemediği için sahibinden kamçılar
yiyor. Bu hali görünce Rıza Bey önce şapkasını sonra üniformasını çıkartıp
arabanın üstüne koyuyor, hadi Nazmi bey diyor ve yokuş bitene kadar arabayı
itiyorlar. Şu kemale bakın…”
Ali Rıza Bey bilhassa Paşabahçesini
çok severmiş ve bu sevgisinden dolayı da bir müddet orada yalıda oturmuş ve
Fuad Şemsi Bey’de yalı komşusuymuş.
Hoca Ali Rıza Bey’e dair konuşmasına
devam eden Uğur Bey, herkese iyilik etmeye çalışan birisi, ailesiyle hiçbir
zaman düzen kuramamış, hanımı ise maalesef Ali Rıza Bey’i hayatı boyunca
anlayamamış birisi, onu hep hafifsemiş. Ve artık talak vaki olmuş ancak
kıyamamış onu evden çıkartmaya, yine evde oturtmuş fakat artık namahremi olduğu
için yanında başı örtülü
oturtmuş ve bu şekilde hayatlarını sürdürmüşler. Son döneminde ise bir ailevi
baskıyla Ali Rıza Bey hapse düşmüş bir hayli zaman hapiste yatmış tabi nahak
yere yattığı anlaşılıp bırakıldıktan sonra dostlarım benim için üzüldüler diye
hapisten sonra felce yakalanmış ve bir hayli zaman evinde felç olarak yatmak
durumunda kalmış. Ama bütün üzüntüsü dostlarım benim için üzüldü.
Sıradaki konuşmacı Zeki Kuşoğlu hoca
idi. O da konuşmasına Ahmed Yüksel Özemre hocanın kitabından bir iktibas ile
başladı. Özemre hoca o dönemde yaşamamış olmasına rağmen Ali Rıza Efendi’nin
bıraktığı nida onun vefatından yıllar yıllar sonrasında dahi yankılandığı için
aileden, çevresinden duyduklarını yazmıştı. “Mütevazıydı, sabırlıydı, tefekkür
eder acele etmezdi, fedakardı, cömert, sadık, hakikate yürekten bağlı, ehl-i
dil, rakik, diğergam, merhametli, hadimül fukara, müstesna hasletli, benzeri az
görünen güzel insan.”
Kuşoğlu hoca Ali Rıza’yı son
mutasavvıflardan sayabileceğimizi hatta buna iki kişiyi daha dahil
edebileceğimizi ifade ettiler. Bu kişiler Süheyl Ünver ve Mustafa Düzgünman.
Gelecek yıla dair de Hoca Ali Rıza’nın 88. Vefat yıldönümü olması hasebiyle
hoca hakkında sempozyumlar, sergiler yapılmasını ve bir müze açılıp isminin
verilmesini teklif etti.
Hemen ardından Mustafa Düzgünman’ın
icazetli talebesi 90 yaşındaki ney üstadı Niyazi Sayın hoca sözü aldı. Kendisi
dinçliğini muhafaza edebilmiş bir şekilde bizleri bolca güldürdü. Ali Rıza hoca
gibi büyük değerli bir insanın ism-i şerifi geçtikçe gönlümüz ferahlıyor diye
başladı söze. Mustafa Düzgünman’ın dükkanında çalışmış olmakla çok şeyler
kazandığını ifade etti ve Özemre’ye “yahu biz bu dükkanda çalışmamış olsaydık
yedi dükkan süprüntüsüne dönerdik” dediğini aktardı. Yedi dükkan süprüntüsü
vardı her kutunun dibinden bir parça alınır tütsü yapılır hanımlar gelir bu
tütsüyü alırdı, ona yedi dükkan süprüntüsü derlerdi diye de ilk defa duymuş
olduğum bu tabiri izah etti. Niyazi Sayın hocanın Mukaddes isminde bir ilkokul
hocası, Ali Rıza hocanın talebesi olduğunu belirtti. Selimiye’deki evine
ziyarete gittiğinde Ali Rıza Hoca’nın kendisine göndermiş olduğu mektupları ve
ona ait olan şeylerin kopyasını kendisine vermiş. Ali Rıza Hoca’yı 10 dakika
boyunca o yaşına rağmen ayakta anlatan Niyazi Hoca’ya konuşmasının sonunda
çiçek takdim etmek isteyen sunucuya “evladım ben ne yapacağım çiçeği, onun
yerine bir işkembe çorbası içelim” deyip bütün salonu güldürdü.
20 Mart 1930 tarihinde bu alemde hoş
bir sada bırakarak göçen gönül insanı büyük ressam Üsküdarlı Hoca Ali Rıza
Efendi’yi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Ömer Faruk Deliktaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder