SADEDDİN KAYNAK
Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihe
karışması ve imparatorlukla birlikte onu hatırlatan şeylerin silinmeye
çalışıldığı devirler geçiş devirleri olarak tarihte yerini almıştır. İşte bu
geçiş devirlerinde ortaya çıkan müstesna insanlar vardır. Bu müstesna insanlar
geçmişte kalan ile cedidin arasında bir halka mesabesindedirler. Halka olma
vasfına sahip müstesna insanlardan biride Hafız
Sadeddin Kaynak’tır. Sadeddin Kaynak hiç şüphesiz musikimizin üstadlarından
bir tanesidir. Babası Ali Alaaddin Efendi Rize’nin Çukurlu köyünde doğuyor ve
1862 senesinde İstanbul’a Fatih’e göç ediyorlar. Alaaddin Efendi 7 defa
evlenmiş, ancak bunların hiç biri iki hanımlı olmamıştır. Yedinci evliliğini
Rize’de Havva Hanım’la yapmış ve hemen sonrasında Fatih’te Sarıgüzel semtinde
bulunan Yahya Tevfik Efendi Medresesi’ne yerleşmiştir. Bu medrese maalesef 1918
Fatih yangınında harap olmuştur. Ali Efendi’nin Havva Hanımla evliliğinden 3 kız
ve 3 erkek evladı olmuş evlatlarının en büyüğü olan Sadeddin Kaynak’da dahil
olmak üzere 6 evladı da bu medresede dünyaya gözlerini açmıştır.
Ailenin en büyük çocuğu olarak
1895’te dünyaya gelen Kaynak, 9 yaşında hıfzını tamamlamıştır. Birinci dünya
savaşı yıllarında vatani vazifesini yapmak için İlahiyat Fakültesini yarıda
bırakarak cepheye gider. Cephede yaralanması sebebiyle terhis edilir ve
İstanbul’a döner dönmez ilahiyat fakültesini bitirip diplomasını alarak Yavuz
Selim Camii ikinci imamlığına tayin edilir. Uzun yıllar Yavuz Selim Camii türbeler
kısmında bulunan lojmanda ikamet eder. Bu bina bugün hala ayaktadır. Sonrasında
buranın baş imamının kızı ile evlenirler. Baş imam Ömer Efendi’nin vefatıyla
Sultan Selim Camii baş imamlık vazifesini devralır.
Sadeddin Kaynak, Kaynak soyadını
alması konusunda oğlu Günaydın Kaynak şunları söyler: “Soyadı kanunu çıktıktan
epey bir zaman sonrasına kadar, Sadeddin Kaynak gönlünce bir soyadı
seçememiştir. Bir gün Fatih’teki evin en üst katında oturmuş düşünüyorken,
yapmış olduğu bestelerin arka arkaya gelişi ve bunun kaynağının ne olduğu
aklına takılmış. İşte bunun sonucu “Kaynak” soyadını almasının iyi olacağına
karar vermiş.”
Türk musikisine kaynaklık eden
Sadeddin Kaynak birçok filmin müziklerini de hazırlamıştır. Bunların sayısı
yüze yakındır. Ancak bu durum kendisini fazlasıyla yormuş ve vefatında belkide
birinici müessir bu olmuştur. Kaynak’ın hayatı, kişiliği, eserleri burada
anlatılıp geçilecek mevzuların çok ötesindedir. O sebepten çok bilinmeyen ancak
güfte ve bestesi de kendisine ait olan Kore Türküsü şeklinde
isimlendirebileceğimiz bir eserine burada temas etmek istiyorum. 1950-53 Kore
Harbi’ne Türkiye, biraz da Amerika ile yakınlaşmak gayretiyle asker gönderiyor.
Bu yıllarda orduya moral kaynağı olması için orada konser verecek müzisyenlerde
gönderilir imiş. Saadettin Kaynak kendisi gidemiyor ancak cephede bulunan
askerlere bir Kore Türküsü yazıyor.
Elimde silahım var
dilimde Allahım var
Kore'ye gidiyorum
ateşim var ahım var
Aİlâhu ekber Allahu
ekber
Yolun açık olsun asker
Barışa yardım kanim
Türküm uludur şanım
Hâk korusun vatanım
ateşim var ahım var
Allâhu ekber......
Yİğitoğlu yiğidim
cenkdir sana öğüdüm
Ya gazi ya şehidim
kalbimde Allahtın var
Allahı ekber......
Sadeddin
Kaynak 1953 senesinde Hamiyet Yüceses’in Şişli’de bulunan evinde, “Yavuz Sultan
Selim Ağlıyor” filminin şarkılarının provası esnasında beyin kanaması
neticesinde felç geçirmiş ve derhal Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılmış. Alaaddin
Yavaşça’nın anlattığına göre Kaynak rahatsızlanmadan evvel Yavaşça’nın ve Zeki
Arif Bey’in adını söylemiş. Hoca kendisine geldiğinde hastanede Alaaddin
Yavaşça kendisine bu durumun hikmetini sorduğunda Sadeddin Kaynak şu cevabı
vermiş: “Vallahi! Sanki bir rüyaydı gördüğüm. Karanlıktan nur misali bir el
çıktı ve arkasından Ben Abdülkadir Geylani, Alaaddin’i bul, sana Zeki Arif’i
getirsin, dedi. Sonrasını hatırlamıyorum, işte öyle bir rüyaydı” deyip
sözlerini bitirdi.
Rahatsızlıkları
1961 yılına kadar artarak devam etmiştir. Vefatından 3-4 gün evvel Alaaddin
Yavaşça’ya daha önce hiç ortaya çıkarmayıp ve hiç kimseye de vermediği saklı
tuttuğu “Merhem koyup onarma sinemde kanlı dağı” isimli parçanın notalarını
vermiş ve “Ölmeden bana bu eseri dinletirsen çok memnun olurum” demişti.
Yavaşça bir iki gün içerisinde bu parçayı seslendirmiş ve hocasına da dinletme
bahtiyarlığına erişmiştir.
1961 yılının
3 Şubat’ında Gülfiye Hanım’a “Ben Allah’ın huzuruna gidiyorum. Hakkını helal
et.” Demiş ve arkasında yüzlerce kalıcı eser bırakarak ahirete irtihal
eylemiştir.
Vasiyeti çok
manidardır: “Bu evde benim bir pardösüm, iki kat elbisem, bir bavulum, bir
radyom, bir buzdolabım var. Bunları Gülfiye'ye bırakıyorum. Benim evimde
birikmiş param yoktur. Emri hak vaki olduğu zaman Sıraselviler'deki
apartmanımın 1, 3, 9 numaralı dairelerinden kiralar alınıp cenazemin teçhiz ve
tekfinine (kefenleme işlemi) sarf edilsin. Cenaze namazım Nuruosmaniye Cami
Şerifi'nde kılınsın. Merkez Efendi’de kabrim hazırdır. Kabir taşımı Gülfiye
yaptırır. Yazılacak şey şudur: Sultan Selim Cami Şerifi Başimamı ve Sultanahmet
Cami Şerifi İkinci İmamı ve Hatibi Meşhur Bestekâr Hacı Hafız Sadettin
Kaynak'ın ruhuna Fatiha.”
Burada bir izah düşmek gerekirse,
eşyalarını bırakmış olduğu Gülfiye Hanım Sadeddin Kaynak’ın hayatının son on
beş yılında çok önemli bir mevki işgal etmiştir. Bazı kaynaklarda onun hakkında
bakıcısı olarak geçse de Gülfiye Hanım, Kaynak’ın dini nikahlı eşidir.
Nezih Uzel merhum Sadeddin Kaynak’ın cenaze törenini şöyle
satırlara dökmüş:
Sadeddin Kaynak’ın cenaze namazına gittik. Aman Allahım, bir
insan seli... Namaz kılındıktan sonra tabut musalladan hareket ederken bir
kıyamet koptu... Meydanı dolduran on binlerce insan gök gürültüsünü andıran bir
uğultuyla Yunus Emre’nin “Ey aşık-ı sadıklar gelin Allah diyelim, Bezmi Hakk’a
layıklar gelin Allah diyelim “… diyen ilahisine coşkuyla başlayınca sanki
Fas’tan Endonezya’ya Tüm islam dünyası “Allah” diyordu. Derviş Himmet güfteli
İkinci ilahideki “Ey Muhammmed ümmeti tutun farzı sünneti” mısraına sıra
geldiğinde cemaat coşkunun zirvesindeydi. Mesaj kainatı kapladı. Ben elli
yıldır bir daha böyle feyyaz bir cenazede bulunmadım. Kaynağın yakınları daha
sonra bu iki ilahiyi cenazesinde okunmak üzere bestelemiş olduğunu rivayet
ettiler. Rahmetullahialeyh” (Nezih Uzel’den iktibasta tarihi bilgilerdeki
hatalar düzeltilmiştir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder