3 Şubat 2017 Cuma

                                                                                                   Ömer Faruk Deliktaş
SADEDDİN KAYNAK
Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihe karışması ve imparatorlukla birlikte onu hatırlatan şeylerin silinmeye çalışıldığı devirler geçiş devirleri olarak tarihte yerini almıştır. İşte bu geçiş devirlerinde ortaya çıkan müstesna insanlar vardır. Bu müstesna insanlar geçmişte kalan ile cedidin arasında bir halka mesabesindedirler. Halka olma vasfına sahip müstesna insanlardan biride Hafız Sadeddin Kaynak’tır. Sadeddin Kaynak hiç şüphesiz musikimizin üstadlarından bir tanesidir. Babası Ali Alaaddin Efendi Rize’nin Çukurlu köyünde doğuyor ve 1862 senesinde İstanbul’a Fatih’e göç ediyorlar. Alaaddin Efendi 7 defa evlenmiş, ancak bunların hiç biri iki hanımlı olmamıştır. Yedinci evliliğini Rize’de Havva Hanım’la yapmış ve hemen sonrasında Fatih’te Sarıgüzel semtinde bulunan Yahya Tevfik Efendi Medresesi’ne yerleşmiştir. Bu medrese maalesef 1918 Fatih yangınında harap olmuştur. Ali Efendi’nin Havva Hanımla evliliğinden 3 kız ve 3 erkek evladı olmuş evlatlarının en büyüğü olan Sadeddin Kaynak’da dahil olmak üzere 6 evladı da bu medresede dünyaya gözlerini açmıştır.
Ailenin en büyük çocuğu olarak 1895’te dünyaya gelen Kaynak, 9 yaşında hıfzını tamamlamıştır. Birinci dünya savaşı yıllarında vatani vazifesini yapmak için İlahiyat Fakültesini yarıda bırakarak cepheye gider. Cephede yaralanması sebebiyle terhis edilir ve İstanbul’a döner dönmez ilahiyat fakültesini bitirip diplomasını alarak Yavuz Selim Camii ikinci imamlığına tayin edilir. Uzun yıllar Yavuz Selim Camii türbeler kısmında bulunan lojmanda ikamet eder. Bu bina bugün hala ayaktadır. Sonrasında buranın baş imamının kızı ile evlenirler. Baş imam Ömer Efendi’nin vefatıyla Sultan Selim Camii baş imamlık vazifesini devralır.
Sadeddin Kaynak, Kaynak soyadını alması konusunda oğlu Günaydın Kaynak şunları söyler: “Soyadı kanunu çıktıktan epey bir zaman sonrasına kadar, Sadeddin Kaynak gönlünce bir soyadı seçememiştir. Bir gün Fatih’teki evin en üst katında oturmuş düşünüyorken, yapmış olduğu bestelerin arka arkaya gelişi ve bunun kaynağının ne olduğu aklına takılmış. İşte bunun sonucu “Kaynak” soyadını almasının iyi olacağına karar vermiş.”
Türk musikisine kaynaklık eden Sadeddin Kaynak birçok filmin müziklerini de hazırlamıştır. Bunların sayısı yüze yakındır. Ancak bu durum kendisini fazlasıyla yormuş ve vefatında belkide birinici müessir bu olmuştur. Kaynak’ın hayatı, kişiliği, eserleri burada anlatılıp geçilecek mevzuların çok ötesindedir. O sebepten çok bilinmeyen ancak güfte ve bestesi de kendisine ait olan Kore Türküsü şeklinde isimlendirebileceğimiz bir eserine burada temas etmek istiyorum. 1950-53 Kore Harbi’ne Türkiye, biraz da Amerika ile yakınlaşmak gayretiyle asker gönderiyor. Bu yıllarda orduya moral kaynağı olması için orada konser verecek müzisyenlerde gönderilir imiş. Saadettin Kaynak kendisi gidemiyor ancak cephede bulunan askerlere bir Kore Türküsü yazıyor.
Elimde silahım var dilimde Allahım var
Kore'ye gidiyorum ateşim var ahım var
Aİlâhu ekber Allahu ekber
Yolun açık olsun asker

Barışa yardım kanim Türküm uludur şanım
Hâk korusun vatanım ateşim var ahım var
Allâhu ekber......

Yİğitoğlu yiğidim cenkdir sana öğüdüm
Ya gazi ya şehidim kalbimde Allahtın var
Allahı ekber......
            Sadeddin Kaynak 1953 senesinde Hamiyet Yüceses’in Şişli’de bulunan evinde, “Yavuz Sultan Selim Ağlıyor” filminin şarkılarının provası esnasında beyin kanaması neticesinde felç geçirmiş ve derhal Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılmış. Alaaddin Yavaşça’nın anlattığına göre Kaynak rahatsızlanmadan evvel Yavaşça’nın ve Zeki Arif Bey’in adını söylemiş. Hoca kendisine geldiğinde hastanede Alaaddin Yavaşça kendisine bu durumun hikmetini sorduğunda Sadeddin Kaynak şu cevabı vermiş: “Vallahi! Sanki bir rüyaydı gördüğüm. Karanlıktan nur misali bir el çıktı ve arkasından Ben Abdülkadir Geylani, Alaaddin’i bul, sana Zeki Arif’i getirsin, dedi. Sonrasını hatırlamıyorum, işte öyle bir rüyaydı” deyip sözlerini bitirdi.
            Rahatsızlıkları 1961 yılına kadar artarak devam etmiştir. Vefatından 3-4 gün evvel Alaaddin Yavaşça’ya daha önce hiç ortaya çıkarmayıp ve hiç kimseye de vermediği saklı tuttuğu “Merhem koyup onarma sinemde kanlı dağı” isimli parçanın notalarını vermiş ve “Ölmeden bana bu eseri dinletirsen çok memnun olurum” demişti. Yavaşça bir iki gün içerisinde bu parçayı seslendirmiş ve hocasına da dinletme bahtiyarlığına erişmiştir.
            1961 yılının 3 Şubat’ında Gülfiye Hanım’a “Ben Allah’ın huzuruna gidiyorum. Hakkını helal et.” Demiş ve arkasında yüzlerce kalıcı eser bırakarak ahirete irtihal eylemiştir.
            Vasiyeti çok manidardır: “Bu evde benim bir pardösüm, iki kat elbisem, bir bavulum, bir radyom, bir buzdolabım var. Bunları Gülfiye'ye bırakıyorum. Benim evimde birikmiş param yoktur. Emri hak vaki olduğu zaman Sıraselviler'deki apartmanımın 1, 3, 9 numaralı dairelerinden kiralar alınıp cenazemin teçhiz ve tekfinine (kefenleme işlemi) sarf edilsin. Cenaze namazım Nuruosmaniye Cami Şerifi'nde kılınsın. Merkez Efendi’de kabrim hazırdır. Kabir taşımı Gülfiye yaptırır. Yazılacak şey şudur: Sultan Selim Cami Şerifi Başimamı ve Sultanahmet Cami Şerifi İkinci İmamı ve Hatibi Meşhur Bestekâr Hacı Hafız Sadettin Kaynak'ın ruhuna Fatiha.”
Burada bir izah düşmek gerekirse, eşyalarını bırakmış olduğu Gülfiye Hanım Sadeddin Kaynak’ın hayatının son on beş yılında çok önemli bir mevki işgal etmiştir. Bazı kaynaklarda onun hakkında bakıcısı olarak geçse de Gülfiye Hanım, Kaynak’ın dini nikahlı eşidir.
Nezih Uzel merhum Sadeddin Kaynak’ın cenaze törenini şöyle satırlara dökmüş:
Sadeddin Kaynak’ın cenaze namazına gittik. Aman Allahım, bir insan seli... Namaz kılındıktan sonra tabut musalladan hareket ederken bir kıyamet koptu... Meydanı dolduran on binlerce insan gök gürültüsünü andıran bir uğultuyla Yunus Emre’nin “Ey aşık-ı sadıklar gelin Allah diyelim, Bezmi Hakk’a layıklar gelin Allah diyelim “… diyen ilahisine coşkuyla başlayınca sanki Fas’tan Endonezya’ya Tüm islam dünyası “Allah” diyordu. Derviş Himmet güfteli İkinci ilahideki “Ey Muhammmed ümmeti tutun farzı sünneti” mısraına sıra geldiğinde cemaat coşkunun zirvesindeydi. Mesaj kainatı kapladı. Ben elli yıldır bir daha böyle feyyaz bir cenazede bulunmadım. Kaynağın yakınları daha sonra bu iki ilahiyi cenazesinde okunmak üzere bestelemiş olduğunu rivayet ettiler. Rahmetullahialeyh” (Nezih Uzel’den iktibasta tarihi bilgilerdeki hatalar düzeltilmiştir.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder