13 Ocak 2016 Çarşamba


TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE TÜRK DÜŞÜNCESİ

15 Aralık’ta 29 Mayıs Üniversitesi çok kıymetli bir panele ev sahipliği yaptı.  Panelin onur konuğu Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay’dı. Panelin konusu ise hocanın hazırlamış olduğu ve alanında kapsamlı ilk eser olmasıyla da ufuk açıcı bir niteliğe sahip olan Tanzimattan Günümüze Türk Düşünürleri isimli 7 cildli, 8 kitaptan oluşan eserdi. Bu eser Süleyman Hoca’nın bu gök kubbede bırakmayı istediği en büyük sadalardan belki de en önemlisiydi. Maalesef bu önemli buluşmaya çok az insan iştirak etti.
Bizler uzun yıllardır kendimizi “düşünemeyen” “felsefe nedir bilmez anlamaz” insanlar olarak gördük. Ve Batı karşısında kendimizi alçalttıkça alçattık. Halbuki kafamızı kaldırıp geriye doğru bir nazar attığımızda altından kulelerle karşılacağımızın farkında değiliz. İşte bu eser de sadece Tanzimat’tan günümüze kadar olan fikir adamlarımızı ve fikirlerini göstermek, tanıtmak, anlatmak için yazılmış. Bu kısa dönem dahi 5000 sayfayı aşmaktadır.
1937 senesinde Konya’da doğan Süleyman Hayri Bolay, bu eserin sunuş kısmında bu eserle hedeflediklerini belirtmiştir: “ Tanzimat'tan günümüze gelen ve gelişen düşünce hayatımızı, düşünürlerimizin neler düşündüklerini yeni nesillerle tanıştırmak, onların tefekkür kabiliyetlerini tahrik etmek, onların Batı düşüncesi karşısında eziklik duymalarını önlemek, babalarının, dedelerinin yahut yakın ve uzak akrabalarının neler düşündüklerini, hangi sorunlarla boğuştuklarını, onlara nasıl çözümler getirdiklerini, hangilerini çözemeyip bize aktardıklarını sergilemek…"
Eser, “Türkçe ile felsefe yapılamaz, bizde filozof yetişmedi, yetişemez” gibi gerçeği yansıtmayan fakat tesiri altında bırakıldığımız iddiaları da reddediyor. Süleyman Hayri Bolay hocanın kitabına dercettiği şu sözleri kitabın zamanımızdaki çok mühim problemlere cevaplar verebilecek nitelikte olduğunu göstermekte.
 “Eskiden de büyük filozoflar yetiştirmiş bir ulusuz biz. Türk düşünürlerin katkısı olmasaydı Avrupa Rönesans'a ulaşamazdı. Descardest'tan yüzyıllar önce Gazâlî'miz vardı bizim. Nicolai Hartman'dan daha mı az Fârâbî'miz. Husserle'den neyi eksik Sühreverdî'nin. Mevlânâ'nın, Yûnus'un, Pir Sultan Abdal'ın günümüzdeki o ünlü varoluşçulardan nesi daha aşağı. Şimdi kalkıp da “Biz filozof olamayız” diye kestirip atmak son derece yanlış olur.”
Nobel yayınlarından çıkan eserin cilt cilt dağılımları şöyle:
1-2 Siyasi, idari ve sosyal düşünce temsilcileri.
3-4 A, 4 B. Bilimsel ve felsefi düşünce temsilcileri.
5. Ahlakî ve edebî düşünce temsilcileri.
6. Dînî ve tasavvufî düşünce temsilcileri.
7. Türk dünyası düşünür temsilcileri.
            Panelin onur konuğunu yalnız bırakmayan ve bu devasa eserde maddeleri bulunan hocalarımız: Prof. Dr. Bedri Gencer, Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, Doç. Dr. Suat Mertoğlu ve Senail Özkan. Paneli Suat Mertoğlu hoca yönetti.
İlk konuşmacı olarak Alparslan Açıkgenç hoca, kitapta takip edilen isimlerin kronolojik olarak yayınlandığını, bu izlenen kronolojik sıralamada kimin kimi takip edip fikirlerinden nasıl etkilendiğini anlamanın da kolaylıkla mümkün olduğunu ifade etti.  Sınıflandırma olarak ise siyasi, idari ve sosyal düşünürler olarak sınıflandırma yapılmış bu çalışmada. Kriter ise o düşünür ağırlıklı olarak hangi konular üzerinde durdu ise kişi ona göre kategoriye dahil edilmiştir. Osmanlı toprakları dışında yaşayan düşünürlerin de unutulmayıp kendilerine bu eserin son cildi ayrıldığını ifade eden Alparslan hoca konuşmasını bir özeleştiri ile nihayetlendirdi: “Çalışmada birçok aksaklıklar da meydana geldi. Sipariş verilen kişiler yazılarını yetiştiremediler o sebepten bazı düşünürlerimiz eksik kaldı. İnşallah ikinci baskıya eksikler tamamlanacak.”
İkinci konuşmacı Senail Özkan hoca düşünce olmadan hiçbirşeyin de gelişemediğini söyleyip Avrupalı düşünürlerden örnekler sundu. Hepimizin dikkatini celbeden şu cümlesi ise herşeyi özetlemekte: “Bu eser çölde açmış bir kızıl gül gibi ama bir gül ile bahar gelmiyor, çalışmaların çok daha fazla artması lazım. Felsefe eserlerinin  yazılması gerek. Ama yazılacak bu eserlerin Türkçe ile kucaklaşması gerekiyor. Maalesef okuduğumuz felsefi eserlerde kullanılan kavramların hepsi batıdan çıkmış kavramlar. Türkiye’de yeniden tefekkür pınarını canlandırmamız lazım.”
Üçüncü olarak söz hakkı Bedri Gencer hocamızda idi. Eserin önemini anlamanın yolu mevzuun önemini anlamaktan geçer diyerek bizlere kısaca tanzimattan günümüze felsefenin yolunu anlattı. Türk düşüncesi tabirinin 20. Yüzyılda çıkmış olduğunu ve geleneksek dilde bir karşılığı olmadığını söyledi. Sonrasında Türk düşüncesinin iki temsilcisini örnek verdi: “Türk düşüncesi algısı çıktıktan sonra  Mahmut Esat Bozkurt ideolojik olarak Türk düşüncesinin temsilcisidir, Ziya Gökalp ise sosyolojik olarak Türk düşüncesinin bir temsilcisidir.”
Türkiye’de kültür alanında birçok isim varken maalesef siyasi saiklerle Mehmet Akif, Bediüzzaman gibi şahsiyetlerin etrafında sürekli sempozyumlar düzenlendiğini ifade eden Bedri Gencer, bu kişilerle kıyas dahi edilmeyecek derece de büyük insanlar yetiştirmiştir bu ülke” diyerek yetiştirdiğimiz nice cevherleri tanımadığımızı üzerinde durarak açıkladı.
Söz konusu eser hakkında ise “bu eser Türk düşüncesinin tek kelimeyle portresini ortaya koymak açısından önemli. Portre dediğim sadece damarları göstermesi açısından önemlidir.”
Bedri Gencer hoca da sözlerini dikkat çekici bir cümle ile tamamlıyor “Bu eserler Türk düşünürleri ne düşünür sorusunun cevabıdır, ama nasıl düşünür sorusuna cevap değildir.”
Eserin önemini anlamanın yolu mevzuun önemini anlamaktan geçer. Türk düşüncesi tabiri 20. Yüzyılla çıkmış bir şey öncesinde böyle bir şey yoktur. Türk le başlayan tabirlerin geleneksel dilde karşılığı yoktur. Kültür kavramının da geleneksel dilde de bir karşılığı yoktur. Düşüncenin geleneksel karşılığı fıkıhtır. Mahmud esat bozkurt ideolojik olarak türk düşüncesinin örneği. Ziya Gökalp ise sosyolojik olarak Türk düşüncesinin bir örneğidir. 1940 50 lere kadar bile büyük düşünürler çıkmıştır bu ülkede. Türkiyede kültür alanında birçok isim varken maalesef siyasi saiklerle Mehmet akif bediüzzaman gibi şahsiyetler etrafında sürekli sempozyumlar düzenlenmekte. Oysa bunlarla kıyas dahi edilmeyecek derece de büyük insanlar yetiştişmiştir bu ülkede.
bu eserdeki eksiklik hocama ait değil kültür ortamı eksikliğidir. Bu eser türk düşüncesinin tek kelimeyle portresini ortaya koymak açısından önemli. Portre dediğim sadece damarları göstermesi açısından önemli ama burada eksik olan bir şey esasa ilişkin önemlidir.
Öncelikle bizim Türk düşünce tarihi ile ilgil bir usul ortaya koymamız lazım. Usul olmadan vusul de olmaz.
Bu eserler Türk düşünürleri ne düşünür sorusunun cevabıdır ama nasıl düşünür sorusuna cevap değildir.
SÜLEYMAN HAYRİ BOLAY
İçerisinde farklı milletlerden insanları da aldık. Mehmed Akif Arnavut , bediüzzaman kürt, ohannes paşa ermeni, tekin alp , Yahudi. Bu gibi insanları da aldık çünkü bunların milliyetleri başka olsa da eserlerini Türkçe yazmışlardır. Bu kişilerin üst kimlikleri Türk’tür.  Türk gibi yaşamışlar ve  
Cemil meriç tanzimatı dahi bilmiyor. Vurucu bir cümlesi var gerisi ansiklopedik bilgi. Tanzimatı zerre kadar anlamamış. Bu kitaptaki maksadımız aklımızı kiradan kurtarmak. Biz aklımızı Avrupa’ya verdik sen bizim yerimize düşün diye. Ama artık onu almanın vakti çoktan geldi. Kimse bizim yerimize düşünemez. Osmanlıya yönelmek lazım . Osmanlıda çok şey var benim gibi 10 kişi 100 sene çalışsa yine Osmanlı düşüncesini tamamıyla bitiremez. Burada bizim hedefimiz bir düşünce geleneğimiz olduğunu ortaya koymaktır. Hilmi Yavuz bir yazı yazıyor bizim felsefe geleneğimiz yok. Yahu sen neyi tetkik ediyorsun Osmanlıca mı biliyorsun da felsefemiz yok diyorsun. Benim yazdığım felsefeye giriş kitabı yazılmış hepsinden farklıdır. Felsefe bir kere soyut kavramlar bütünüdür insanın aklı okuyunca hemen şişer diye ben her bölümün sonuna o düşünceyle alakalı fıkralar ekledim. Yazdığım felsefe kitaplarına Yunus Emre’den Hacı Bektaş’tan metinler aldım ki bu alanda bizlerde varız okuyanlar bilsinler. Osmanlı türk düşüncesini anlayabilmek için şiire musikiye edebiyatıda ilgi göstermek gerekmektedir.  Hilmi ziya ülken kitabının son bölümünde soruyor Türk Düşüncesi nereye gidiyor diye bende bu kitabımda cevap verdim hocama cevap diye son cilde yazdım Türk düşüncesi tabii mecrasına gidiyor. Ve oradaki cevherleri yakın zamanda keşfedecek inşallah bu eser de bu yönde bir adımdır.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder