TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE TÜRK DÜŞÜNCESİ
15
Aralık’ta 29 Mayıs Üniversitesi çok kıymetli bir panele ev sahipliği
yaptı. Panelin onur konuğu Prof. Dr.
Süleyman Hayri Bolay’dı. Panelin konusu ise hocanın hazırlamış olduğu ve
alanında kapsamlı ilk eser olmasıyla da ufuk açıcı bir niteliğe sahip olan
Tanzimattan Günümüze Türk Düşünürleri isimli 7 cildli, 8 kitaptan oluşan eserdi.
Bu eser Süleyman Hoca’nın bu gök kubbede bırakmayı istediği en büyük sadalardan
belki de en önemlisiydi. Maalesef bu önemli buluşmaya çok az insan iştirak
etti.
Bizler
uzun yıllardır kendimizi “düşünemeyen” “felsefe nedir bilmez anlamaz” insanlar
olarak gördük. Ve Batı karşısında kendimizi alçalttıkça alçattık. Halbuki kafamızı
kaldırıp geriye doğru bir nazar attığımızda altından kulelerle karşılacağımızın
farkında değiliz. İşte bu eser de sadece Tanzimat’tan günümüze kadar olan fikir
adamlarımızı ve fikirlerini göstermek, tanıtmak, anlatmak için yazılmış. Bu
kısa dönem dahi 5000 sayfayı aşmaktadır.
1937
senesinde Konya’da doğan Süleyman Hayri Bolay, bu eserin sunuş kısmında bu
eserle hedeflediklerini belirtmiştir: “ Tanzimat'tan günümüze gelen ve gelişen
düşünce hayatımızı, düşünürlerimizin neler düşündüklerini yeni nesillerle
tanıştırmak, onların tefekkür kabiliyetlerini tahrik etmek, onların Batı
düşüncesi karşısında eziklik duymalarını önlemek, babalarının, dedelerinin
yahut yakın ve uzak akrabalarının neler düşündüklerini, hangi sorunlarla
boğuştuklarını, onlara nasıl çözümler getirdiklerini, hangilerini çözemeyip
bize aktardıklarını sergilemek…"
Eser,
“Türkçe ile felsefe yapılamaz, bizde filozof yetişmedi, yetişemez” gibi gerçeği
yansıtmayan fakat tesiri altında bırakıldığımız iddiaları da reddediyor.
Süleyman Hayri Bolay hocanın kitabına dercettiği şu sözleri kitabın
zamanımızdaki çok mühim problemlere cevaplar verebilecek nitelikte olduğunu
göstermekte.
“Eskiden de büyük filozoflar yetiştirmiş bir
ulusuz biz. Türk düşünürlerin katkısı olmasaydı Avrupa Rönesans'a ulaşamazdı.
Descardest'tan yüzyıllar önce Gazâlî'miz vardı bizim. Nicolai Hartman'dan daha
mı az Fârâbî'miz. Husserle'den neyi eksik Sühreverdî'nin. Mevlânâ'nın,
Yûnus'un, Pir Sultan Abdal'ın günümüzdeki o ünlü varoluşçulardan nesi daha
aşağı. Şimdi kalkıp da “Biz filozof olamayız” diye kestirip atmak son derece
yanlış olur.”
Nobel
yayınlarından çıkan eserin cilt cilt dağılımları şöyle:
1-2 Siyasi, idari ve sosyal düşünce temsilcileri.
3-4 A, 4 B. Bilimsel ve felsefi düşünce temsilcileri.
5. Ahlakî ve edebî düşünce temsilcileri.
6. Dînî ve tasavvufî düşünce temsilcileri.
7. Türk dünyası düşünür temsilcileri.
1-2 Siyasi, idari ve sosyal düşünce temsilcileri.
3-4 A, 4 B. Bilimsel ve felsefi düşünce temsilcileri.
5. Ahlakî ve edebî düşünce temsilcileri.
6. Dînî ve tasavvufî düşünce temsilcileri.
7. Türk dünyası düşünür temsilcileri.
Panelin onur
konuğunu yalnız bırakmayan ve bu devasa eserde maddeleri bulunan hocalarımız:
Prof. Dr. Bedri Gencer, Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, Doç. Dr. Suat Mertoğlu ve
Senail Özkan. Paneli Suat Mertoğlu hoca yönetti.
İlk konuşmacı olarak Alparslan Açıkgenç hoca, kitapta takip
edilen isimlerin kronolojik olarak yayınlandığını, bu izlenen kronolojik
sıralamada kimin kimi takip edip fikirlerinden nasıl etkilendiğini anlamanın da
kolaylıkla mümkün olduğunu ifade etti. Sınıflandırma olarak ise siyasi, idari ve
sosyal düşünürler olarak sınıflandırma yapılmış bu çalışmada. Kriter ise o
düşünür ağırlıklı olarak hangi konular üzerinde durdu ise kişi ona göre
kategoriye dahil edilmiştir. Osmanlı toprakları dışında yaşayan düşünürlerin de
unutulmayıp kendilerine bu eserin son cildi ayrıldığını ifade eden Alparslan
hoca konuşmasını bir özeleştiri ile nihayetlendirdi: “Çalışmada birçok aksaklıklar
da meydana geldi. Sipariş verilen kişiler yazılarını yetiştiremediler o
sebepten bazı düşünürlerimiz eksik kaldı. İnşallah ikinci baskıya eksikler
tamamlanacak.”
İkinci konuşmacı Senail Özkan hoca düşünce olmadan
hiçbirşeyin de gelişemediğini söyleyip Avrupalı düşünürlerden örnekler sundu.
Hepimizin dikkatini celbeden şu cümlesi ise herşeyi özetlemekte: “Bu eser çölde
açmış bir kızıl gül gibi ama bir gül ile bahar gelmiyor, çalışmaların çok daha
fazla artması lazım. Felsefe eserlerinin
yazılması gerek. Ama yazılacak bu eserlerin Türkçe ile kucaklaşması
gerekiyor. Maalesef okuduğumuz felsefi eserlerde kullanılan kavramların hepsi
batıdan çıkmış kavramlar. Türkiye’de yeniden tefekkür pınarını canlandırmamız
lazım.”
Üçüncü
olarak söz hakkı Bedri Gencer hocamızda
idi. Eserin önemini anlamanın yolu mevzuun önemini anlamaktan geçer diyerek
bizlere kısaca tanzimattan günümüze felsefenin yolunu anlattı. Türk düşüncesi
tabirinin 20. Yüzyılda çıkmış olduğunu ve geleneksek dilde bir karşılığı
olmadığını söyledi. Sonrasında Türk düşüncesinin iki temsilcisini örnek verdi:
“Türk düşüncesi algısı çıktıktan sonra Mahmut Esat Bozkurt ideolojik olarak Türk
düşüncesinin temsilcisidir, Ziya Gökalp ise sosyolojik olarak Türk düşüncesinin
bir temsilcisidir.”
Türkiye’de kültür
alanında birçok isim varken maalesef siyasi saiklerle Mehmet Akif, Bediüzzaman
gibi şahsiyetlerin etrafında sürekli sempozyumlar düzenlendiğini ifade eden
Bedri Gencer, bu kişilerle kıyas dahi edilmeyecek derece de büyük insanlar
yetiştirmiştir bu ülke” diyerek yetiştirdiğimiz nice cevherleri tanımadığımızı
üzerinde durarak açıkladı.
Söz konusu eser
hakkında ise “bu eser Türk düşüncesinin tek kelimeyle portresini ortaya koymak
açısından önemli. Portre dediğim sadece damarları göstermesi açısından önemlidir.”
Bedri Gencer hoca da
sözlerini dikkat çekici bir cümle ile tamamlıyor “Bu eserler Türk düşünürleri
ne düşünür sorusunun cevabıdır, ama nasıl düşünür sorusuna cevap değildir.”
Eserin önemini
anlamanın yolu mevzuun önemini anlamaktan geçer. Türk düşüncesi tabiri 20.
Yüzyılla çıkmış bir şey öncesinde böyle bir şey yoktur. Türk le başlayan
tabirlerin geleneksel dilde karşılığı yoktur. Kültür kavramının da geleneksel
dilde de bir karşılığı yoktur. Düşüncenin geleneksel karşılığı fıkıhtır. Mahmud
esat bozkurt ideolojik olarak türk düşüncesinin örneği. Ziya Gökalp ise
sosyolojik olarak Türk düşüncesinin bir örneğidir. 1940 50 lere kadar bile
büyük düşünürler çıkmıştır bu ülkede. Türkiyede kültür alanında birçok isim
varken maalesef siyasi saiklerle Mehmet akif bediüzzaman gibi şahsiyetler
etrafında sürekli sempozyumlar düzenlenmekte. Oysa bunlarla kıyas dahi
edilmeyecek derece de büyük insanlar yetiştişmiştir bu ülkede.
bu eserdeki eksiklik
hocama ait değil kültür ortamı eksikliğidir. Bu eser türk düşüncesinin tek
kelimeyle portresini ortaya koymak açısından önemli. Portre dediğim sadece
damarları göstermesi açısından önemli ama burada eksik olan bir şey esasa
ilişkin önemlidir.
Öncelikle bizim Türk
düşünce tarihi ile ilgil bir usul ortaya koymamız lazım. Usul olmadan vusul de
olmaz.
Bu eserler Türk
düşünürleri ne düşünür sorusunun cevabıdır ama nasıl düşünür sorusuna cevap
değildir.
SÜLEYMAN
HAYRİ BOLAY
İçerisinde farklı
milletlerden insanları da aldık. Mehmed Akif Arnavut , bediüzzaman kürt,
ohannes paşa ermeni, tekin alp , Yahudi. Bu gibi insanları da aldık çünkü
bunların milliyetleri başka olsa da eserlerini Türkçe yazmışlardır. Bu
kişilerin üst kimlikleri Türk’tür. Türk
gibi yaşamışlar ve
Cemil meriç tanzimatı
dahi bilmiyor. Vurucu bir cümlesi var gerisi ansiklopedik bilgi. Tanzimatı
zerre kadar anlamamış. Bu kitaptaki maksadımız aklımızı kiradan kurtarmak. Biz
aklımızı Avrupa’ya verdik sen bizim yerimize düşün diye. Ama artık onu almanın
vakti çoktan geldi. Kimse bizim yerimize düşünemez. Osmanlıya yönelmek lazım .
Osmanlıda çok şey var benim gibi 10 kişi 100 sene çalışsa yine Osmanlı
düşüncesini tamamıyla bitiremez. Burada bizim hedefimiz bir düşünce geleneğimiz
olduğunu ortaya koymaktır. Hilmi Yavuz bir yazı yazıyor bizim felsefe
geleneğimiz yok. Yahu sen neyi tetkik ediyorsun Osmanlıca mı biliyorsun da
felsefemiz yok diyorsun. Benim yazdığım felsefeye giriş kitabı yazılmış
hepsinden farklıdır. Felsefe bir kere soyut kavramlar bütünüdür insanın aklı
okuyunca hemen şişer diye ben her bölümün sonuna o düşünceyle alakalı fıkralar
ekledim. Yazdığım felsefe kitaplarına Yunus Emre’den Hacı Bektaş’tan metinler
aldım ki bu alanda bizlerde varız okuyanlar bilsinler. Osmanlı türk düşüncesini
anlayabilmek için şiire musikiye edebiyatıda ilgi göstermek gerekmektedir. Hilmi ziya ülken kitabının son bölümünde
soruyor Türk Düşüncesi nereye gidiyor diye bende bu kitabımda cevap verdim
hocama cevap diye son cilde yazdım Türk düşüncesi tabii mecrasına gidiyor. Ve
oradaki cevherleri yakın zamanda keşfedecek inşallah bu eser de bu yönde bir
adımdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder