OSMANLI
BÜROKRASİSİ VE MODERNLEŞME
ÖMER
FARUK DELİKTAŞ
Osmanlı Devleti’nin klasik diye
tabir edilen dönemlerinde kendine has diyebileceğimiz bir yönetim/idari şekli
mevcuttur. Fatih’ten itibaren süregelen bu sistematik döngünün çarklarının
kesin bir şekilde Sultan 3. Selim zamanında işlemediğinin farkına varılmıştır.
Bu dönemde Osmanlı’nın “Avrupalı ülkelerin gerisinde kaldığı resmen itiraf
edilmiştir.”[1]
Bu durumu yenebilmek için Avrupa’yı takip edebilmek maksadıyla ilk daimi
elçilikler de yine bu dönemde açılmıştır. Askeri alanda ilk önemli reformlar bu
devirlerde gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti giriştiği reform sürecinde
batıyı taklit etmiş oradaki kurumları kendisine uygulamıştır. Değerlendirme
yazısının ana kitabı olan Ali Akyıldız’ın kitabında da 18. Yüzyıldan 21.
Yüzyıla reformun çeşitli alanlardan örneklerle nasıl gerçekleştirildiğinin
sunumu yapılmıştır.
Prof. Dr. Ali Akyıldız’ın Osmanlı Bürokrasisi Ve
Modernleşme isimli eseri ilk olarak 2004 yılında basılmış, 5. Baskısı da 2015
senesinde İletişim Yayınları tarafından yapılmıştır. 252 sayfadan müteşekkil
olan kitap 9 bölümden oluşmaktadır. Kitap, Akyıldız’ın doktora tezi olarak
hazırlamış olduğu “Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform” (1993)
isimli eserden sonra Osmanlı idari tarihiyle ilgili yaptığı çalışmaların bir
meyvesi olarak ortaya çıkmıştır. Kitapta ki 9 ayrı bölüm, 9 ayrı makaleden oluşmakta.
Eser 19. Yüzyıl Osmanlı bürokratik reformlarıyla alakalı olan ve konu bütünlüğü
oluşturan makaleler bir araya getirilerek oluşturulmuş. Kitapta ikinci bölümü
teşkil eden “Osmanlı’da İdari Sorumluluğun Paylaşım ve Meşruiyet Zemini Olarak
Meclis-i Meşveret” başlıklı makale ilk defa yayınlanmakta, onun haricinde kalan
makalelerde daha evvel çeşitli yerlerde yayınlanmış. Kitap yorum ağırlıklı olan
birinci bölümün dışında tamamıyla ilk elden kaynaklara dayanılarak hazırlanmış.
Arşiv vesikaları, ikinci elden kaynaklar, kamuoyunun görüşlerini yansıtan basın
ve dönemle ilgili yapılmış monogrofilerle desteklenerek mukayeseli bir şekilde
kullanılmıştır.’[2]
Eser, birincil kaynaklar kullanılarak hazırlanmış ve
belgelere dayalı bir metin olduğu için Kısaltmalar bölümü kaçınılmaz olarak
eklenmiş. Ardından Ali Akyıldız’ın Önsöz’ü yer almakta. Peşinden de dokuz
bölümden oluşan kitabın ilk bölümü başlıyor. 9 makaleninde nihayete erdiği
noktadan sonra Ekler bölümü ile makalede mevzubahs edilen evrakın orijinal
metinleri yayınlanmış. Ardından Kaynakça bölümü gelmektedir. Bu kısımda da
kaynakçanın tasnifi gayet güzel ve muntazam bir şekilde yapılmış. Kaynakça dört
kısma ayrılmış Arşiv Kaynakları, Kaynak
Eserler ve İncelemeler, Salnameler, Gazeteler. Ve Dizin kısmıyla kitap hitama
erdirilmiş.
Birinci bölümün başlığı “Osmanlı Devleti’nde
Bürokratik Yenileşmeyi Zorunlu Kılan Nedenler”dir. Bu bölümde genel manada
söylersek kendini yenileyen Avrupa’nın karşısındaki Osmanlı’dan
bahsedilmektedir. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu bölüm yorum ağırlıklıdır. Müellif bu bölümde “Reformlar bir ihtiyaçtan
mı doğmuştu?” sorusunun cevabını bulmaya çalışmaktadır. Ali Akyıldız’ın da
iktibaslar yapmış olduğu Bernard Lewis, Tanzimat’ı değerlendirirken bu durumu
şu şekilde ifade etmektedir: “On dokuzuncu ve yirminci yüzyıl dünyasında,
Türkiye ya modernleşmek, ya da mahvolmak durumundaydı; Tanzimatçılar da, bütün
başarısızlıklarıyla birlikte, daha sonra yapılacak olan daha köklü modernleşme
için zorunlu temeli kurdular.”[3]
Yazar, Osmanlıların uzun süre yeniliklere şüpheli
baktıklarını, geleneksel toplumların
karakteristik bir özelliği olarak, selefin üstünlüğü ve mazinin daha iyi olduğu
düşüncesine kapıldıklarını ve kendileri açısından en yüksek potansiyeli taşıyan
Kanuni dönemi değerlerine, müesseselerine dönmeyi amaç edindiklerini
söylemektedir. Osmanlı’yı yenilikten uzak düşüren ve maddi zararlara uğratan
durumlara da örnekler verilmiştir. Bunların birincisi Coğrafi keşiflerin
neticesinde Avrupa’ya akan madenler ve kaynaklardır. Coğrafi keşiflerin
Osmanlı’ya olan menfi tesirlerini dokuz maddede sıralamıştır. Müellif,
Reformları zorunlu kılan nedenlerden en önemlisi olarak askeriyeyi ele
almıştır. Yenileşmenin ilk olarak askeriye de başlamasının sebebi olarak da
önceden müttefik Avrupa güçlerini yenebilen Osmanlı ordusunun artık o
ittifaktan tek bir devlete karşı dahi mağlup olmasını sebep olarak
göstermiştir. Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nin yaptığı reformların kendi iç
dinamiklerinin bir ürünü olduğunu ve yapılan reformlar üzerindeki tartışmaların
devam edeceğini vurgulayarak bölümü bitirmiştir.
İkinci bölümün başlığı “Osmanlı’da İdari
Sorumluluğun Paylaşımı ve Meşruiyet Zemini Olarak Meclis-i Meşveret”tir.
Meşveret meclisi özellikle Sultan 1.Abdülhamid ve Sultan 3.Selim dönemlerinde
daha fazla ön plana çıkmıştır. Daha sık toplanmasının ve ön planda olmasının
sebebi olarak da Ali Akyıldız “devletin varlığını tehdit eden buhranların sebep
olduğu siyasi kargaşa ve sorunların çözümünde karar ve sorumluluğu yaymak,
paylaşmak ve geniş bir mutabakata dayandırarak alınan kararı halkın gözünde
meşrulaştırmak” şeklinde tevil etmektedir. Bu toplantılar padişahın, padişah
katılmadığında ise sadrazamın başkanlığında yapılırdı. Meclis, belge ve
metinlerde meşveret-i hassa, meclis-i has, meşveret-i havass, meclis-i şura,
meclis-i müşavere, encümen-i meşveret, meclis-i hassü’l has ve meclis-i umumi
isimleriyle anılmaktadır. Bu da bize meclisin çok çeşitli statülerde
toplandığını göstermektedir. Müellif, kitabın Ek bölümünde, 221. Sayfada meclis-i
meşveret mazbatası arşiv vesikasını yayınlamıştır.
Üçüncü bölümün ana başlığı “Osmanlı Merkez ve Taşra
Teşkilatlarının Yeniden Yapılanma Süreci (1836-1856)” şeklindedir. Bürokratik
işlemlerin daha düzenli ve hızlı yapılabilmesi için Mustafa Reşid Paşa’nın
girişimleriyle hazine-i evrak adlı modern bir arşive de dikkat çekmiştir. Müellif,
makalenin merkez teşkilatında reform isimli kısımda sadaret ve ona bağlı
kalemleri izah ederek Sultan 2.Mahmud’un bürokraside yaptığı değişikliklerine
değinmiştir. Ayrıca bürokratik işlemlerin daha düzenli ve hızlı yapılabilmesi
için Mustafa Reşid Paşa’nın girişimleriyle hazine-i evrak adlı modern bir
arşive de dikkat çekmiştir. Sultan 2. Mahmud, suiistimalleri önlemek maksadıyla
nişan nizamnamesi de hazırlamıştır. Yazar, 1826’da yeniçeriliğin ilga
edilmesini reformların önündeki en büyük muhalif gücü kaldırmak olarak
yorumlamıştır.[4]
Dördüncü bölümün başlığı “Padişahın Otoritesinin
Tartışmaya Açılması: Sened-i İttifak”tır. Bu bölümde Akyıldız, tarihimize mühim
bir not düşmüştür. Sened-i İttifak’ın bu zamana kadar yayınlanan, kullanılan
metinlerinin umumiyetle Ahmet Cevdet Paşa’nın nakletmiş olduğu metin olduğunu ancak
bu metnin eksik olup bazı yanlışları da içerdiğinin altını çizmiştir.[5] Bu
nakil baz alınarak latin harflerine çevirisini yapan Server Tanilli’nin Tarih-i
Cevdet’teki ilgili bölümün pek çok yerini eksik veya yanlış okuduğunu
belirtmektedir. Makalenin sonunda Şanizade Ataullah Efendi’nin kitabına
dercetmiş olduğu Sened-i ittifak metni yayınlanmış, bununla beraber hem Ahmet
Cevdet Paşa’nın hem de Server Tanilli’nin sened-i ittifak metinleri dipnotlar
ile aralarındaki eksiklik ve farklılıklar gösterilmiştir.
Beşinci bölümün başlığı “Tanzimat Döneminde
Belgelerin Şekil, Dil ve Muhteva Yönünden Geçirdiği Bazı Değişiklikler”dir. Bu
inceleme sadece 1839-1856 tarihleri arasını şümulüne almaktadır. Yapılan
reformlar neticesinde söz konusu yeni birimlerde üretilen belgelerde şekil, dil
ve muhteva yönünden meydana gelen değişikliklerle belgelerin daireler arsındaki
sirkülasyonu araştırma konusu edilmiştir. Bu makalede arşiv belgeleri ve devrin
gazeteleri dahil edilerek resmi belgelerde rika yazı hattına geçiş ve belgelere
tarih koyma yenilikleri bahis konusu edilmiştir.
Altıncı bölüm
“Padişah
İradelerinin Üzerinde Bulunan Bazı Rumuzlar ve Diplomatik Hususiyetleri”
başlığı şeklindedir. Tanzimat fermanı ile ıslahat fermanı arasındaki dönemde
belgelerde rumuz kullanılmaya başlanmasındaki maksad “belgelerin muamele
esnasında gerek kayıtlarına müracaat gerekse çeşitli açıklamalar için
katiplerin diğer bürolara sordukları sorular ve açıklamaların belgelerin
arkalarında fazla kalabalık yazı yaratmaksızın kısaltılarak gösterilmesiydi.”[6] Bu
rumuzların oluşturulmasında kelimelerin baş harfleri kullanılmıştır. Bu
makalede mühim bir soruna da yer vermiştir Akyıldız, maalesef bazı harflerin
hangi kelimeye delalet ettiğine dair elimizde belge bulunmadığını söyleyerek
netice kısmında “gerek iradelerin gerekse diğer evrakın arkalarında
rastladığımız rumuzların deşifre edilmesi, hem Osmanlı diplomatiği hem de
bürokrasisinde yürütülen muamelelerin seyrinin tespiti açısından son derece
önemlidir.”[7]
Kitapta yer alan makalelerde kullanılan arşiv malzemelerinin bolluğunu bu
makalede bariz bir şekilde görebilmek mümkün. 23 sayfa hacminde olan makalede
126 dipnot mevcuttur.
Yedinci bölüm “Osmanlı Hazine-i Evrakının Kurulması
ve İlk Tasnif Usulleri (1846-1856)” Bu bölümde hazine-i evrakın kuruluş
serüveni ele alınmaktadır. Yazara göre arşivcilik tarihimizin en önemli adımı
Hazine-i evrakın 1846’da kurulmasıdır. Hazine-i evrakın kurulmasına Avrupa’daki
pek çok müesseseyi görüp kendi ülkesinde uygulamak isteyen Mustafa Reşid paşa
önayak olmuştur. Bu vesileyle parça parça halinde olan ve kimi mahzenlerde kimi
saray köşelerinde saklanmaya çalışan kıymetli arşiv tek bir yerde toplanılmaya
çalışılmıştır. Akyıldız bu makalede de tamamıyla birinci elden kaynakları kullanmış.
Sekizinci bölüm “2. Abdülhamid’in Çalışma Sistemi
Yönetim ve Babıali’yle İlişkileri” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde saray ve
Babıali’nin rekabetinin kökenlerine değinmiş sonrasında da bu rekabetin Sultan
2. Abdülhamid zamanında sarayın galibiyetiyle nihayet bulduğu anlatılmıştır.
Yeni bir reform olarak Sultan 2.Abdülhamid’in mabeyn şifre katipliği bölümü
kurduğundan vesikalarla bahsedilmiştir. Sultan 2.Abdülhamid’in günlük çalışma
sistemine de bu yazı içerisinde değinilmiştir. Sultan 2. Abdülhamid’e dair
yapılan anlatımlarda döneminde yaşayan yakın zevatın hatıratlarına
başvurulmuştur.
Dokuzuncu ve son bölümümüze geldiğimizde ise
muhtarlık teşkilatı ile alakalı bir makale bizi karşılamakta. Makalenin başlığı
“Türkiye’de Muhtarlık Teşkilatının Kuruluşu ve Gelişimine Genel Bir Bakış” 2.
Mahmud muhtarlık teşkilatını ilk olarak 1829 senesinde bilad-ı selase için
uygulamıştır. Maksadı ise İstanbul’a olan göçü kontrol etmek ve mahallelere
giriş çıkışları denetim altına alarak emniyeti sağlamaktır. Muhtar kelimesi
lügat manasıyla seçilen kişi demek olsa da ilk muhtarlar atama yolu ile
gelmişlerdir. İstanbul dışında ilk muhtarlık da 1833 senesinde Kastamonu’da
kurulmuştur. Muhtarlığın cumhuriyete kadar uzanan tarihi seyrini kaleme almış
olan Akyıldız, eserini sonuç bölümüyle nihayete erdirmiştir.
Yazar, sonuç bölümünde tanzimat dönemi
monografilerinin hazırlanması gerektiğinin altını çizmiştir. Ve Tanzimat
döneminin Cumhuriyet’in altyapısını oluşturduğu kanaatiyle kitap son
bulmaktadır.
Netice itibarıyla Osmanlı
Bürokrasisinde Modernleşme kitabı alanındaki mühim bir boşluğu doldurmakla
birlikte sadece bir mukaddime hüviyetindedir. Dokuz ayrı makalenin her biri de
o alanla ilgili kapı eşiği niteliğinde ve çok kıymetli, arşive dayalı
araştırmalardır. Ancak arşiv endeksli malzeme kullanması kitabı anlaşılmaz
kılmamış. Üslubu ve dili itibarıyla kitabın hitap ettiği kesimin yelpazesi
geniştir.
KAYNAKÇA
1-
Akyıldız, Ali, Osmanlı
Bürokrasisinde Modernleşme, İletişim Yayınları, (İstanbul 2015)
2-
Ersoy, Hamit, Osmanlı, c.6, Yeni
Türkiye Yayınları, (Ankara 1999)
3-
Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin
Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, (Ankara 1996)
[1] Hamit
Ersoy, Osmanlı, c.6, s.269, Yeni Türkiye Yayınları, (Ankara 1999)
[2] Ali
Akyıldız, Osmanlı Bürokrasisinde Modernleşme, s.12, İletişim Yayınları,
(İstanbul 2015)
[3] Bernard
Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, s,78, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1996
[4] Ali
Akyıldız, s.54
[5] A.g.e,
s.90
[6] A.g.e,
s.119
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder