DİVANU
LÜGATI’T TÜRK
KAŞGARLI MAHMUD’UN HAYATI
Kaşgarlı Mahmud’un kendi eserinde kendisine
dair verdiği ifadeler bir kesinlik arzetmemektedir. Çoğu muğlak ve kesin bir
neticeye çıkamayacak ifadelerdir. Bugüne kadar farklı görüşler ortaya
atılmıştır. Fakat son araştırmalara göre Kaşgarlı Mahmud, Kaşgar’ın 45 km.
güneybatısındaki Opal köyünde 1008 yılında doğmuştur. Soylu bir aileden
gelmektedir. Kaşgarlı Mahmud’un soy kütüğü, İslam dinini seçen ilk Türk kağanı
Abdülkerim Satuk Buğra Han’a çıkmaktadır. [1] Annesi hakanlık
ulemasından Hoca Seyfeddin Buzurgvar’ın kızı Bubi Rabia’dır. Babasının ismi
Hüseyin b. Muhammed’dir. Kaşgar’da Medrese-i Hamidiye ve Medrese-i Saciyye’de
okuyup Arapça ve Farsça’yı bu medreselerde öğrenmiştir. 1057’lerde ailesinin
sarayda uğradığı suikastten sonra Mahmud Türk illerini seyahate çıkmıştır. Bu
seyahatlerinin sonunda Bağdat’a gelip eserini tamamlayıp, 1080 yılında tekrar
Kaşgar’da eğitim aldığı medreseye dönmüştür. Burada müderrislik vazifesini 1090 senesinde vefat
edinceye kadar devam ettirip vefat edince de medresenin yanındaki türbesine
defnedilmiştir.[2]
DİVANU
LÜGATI’T TÜRK
Lügatı’t Türk’ün yazıldığı yıl hakkında birkaç
görüş olsa da ittifak edilen görüş Kilisli Muallim Rıfat Bey’e aittir. Kaşgarlı
Mahmud eserini “1 Cemaziyelewel 464'te
(25 Ocak 1072) yazmaya başlamış ve birkaç defa gözden geçirip yeni ilaveler
yaptıktan sonra 12 Cemaziyelahir 466'da (12 Şubat 1074) tamamlamıştır. Ardından
da eserini muhtemelen 470'te (1077) Bağdat'ta Halife Muktedi-Biemrillah'ın oğlu
Ebü'I-Kasım Abdullah'a takdim etmiştir.”[3] Fakat şuan elimizde
bulunan nüsha müellifinin yazdığı nüsha değildir. “Millet kütüphanesinde mahfuz
bu nüsha Kaşgarlı’dan yaklaşık ikiyüz yıl sonra, İran’ın Save kasabasından
Şam’a hicret eden Muhammed bin Ebi Bekr tarafından istinsah edilmiş olan
nüshadır. Bu istinsahtan sonra Divanü Lügatı’t Türk’ün ilk ve tek
neşrini 1917-1919 yıllarında üç cild halinde Kilisli Rıfat Bilge
gerçekleştirmiştir.”[4]
Kaşgarlı Mahmud, bütün Türk illerini gezerek
bu eseri oluşturduğunu, kendini ve yaptığı işi eserinde şöyle anlatıyor:
“Ben
onların en uz dillisi, en açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en
iyi kargı kullananı olduğum halde onların şarlarını, çöllerini baştan başa
dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yagma, Kırgız boylarının dillerini,
kafiyelerini belliyerek faydalandım; öyle ki bende onlardan her boyun dili, en
iyi yolda yerleşmiştir. Ben onların en iyi surette sıralamış, en iyi bir düzenle
düzenlemişimdir. Bana sonsuz bir ün bitmez tükenmez bir azık olsun diye şu
kitabımı Tanrıya sığınarak Divanü Lügat’ıt Türki ‘Türk Dilleri Kamusu’ adını
vererek yazdım.”[5]
Kaşgarlı’nın bu sözlerinden kendisinin bu işe
ne kadar çok ihtimam gösterip var gücüyle çalıştığı belli olmaktadır. Ve
sonsuza kadar var olma inancını gerçekleştirebildiğini de aradan geçen yüzlerce
yıldan sonra hala onun konuşulup hala onun yazılıyor olmasından rahatlıkla
anlayabiliriz.
Eserin yazılış maksadı Araplara Türk dilini
öğretmek ve Türk dilinin Arapça’ya denk bir dil olduğunu göstermek olunca
eserde Arapça kaleme alınmıştır. Kitapta madde başı olarak alınan kelimelerin
sayısı yaklaşık 8000 civarındadır.[6] Yazar eserini “Hemen bütün Türk boylarının dillerini,
kafiyelerini, elde ettim, yalnız terkedilmiş kelimeleri bu kitaba almadım,,,
Türk diline sonradan girmiş sözleri de yazmadım,,,[7]
cümleleriyle belirttiği gibi, halk içinde yaşayan bütün Türkçe kelimeleri
derleyerek yazmıştır. Bu cümlelerden ayrıca Türk dilinin tarihinin ne kadar
eski olduğunu öyle ki terkedilmiş birçok kelimenin dahi bulunduğunu
anlayabiliriz.
Eserde
Türkler arasında konuşulan ağızlara da temas edilmiştir:
“Ağızların edebi
kabiliyetleri göz önünde bulundurulduğunda eserde başlıca iki ağız üzerinde
önemle durulduğu görülür. Bunlardan biri "Türk şivelerinin en incesi ve
zarifi yani edebisi" diye nitelendirilen ve bugün hala Kaşgar ve dolaylarında
kullanılan Hakaniye Türkçesi, diğeri ise "Türk şivelerinin en kolayı"
olarak tanımlanan ve daha sonra geniş bir edebiyat meydana getiren Oğuz (Batı)
Türkçesi'dir. Divanü Lügati't Türk'te esas itibariyle Karahanlı Türkçesi üzerinde
durulmakla birlikte Oğuzlar'a da önemli bir yer verilmiştir.”[8]
“Kitabın
yazılmasındaki maksat Araplara en kısa sürede kolayca Türkçe öğretebilmek
olduğu için Kaşgarlı Mahmud, “Türkçe kelimeleri Arapça’da olduğu gibi
sülasiler, rubailer, humasiler vb. diye sınıflandırmıştır. Aynı Türkçe
kelimelerden mesela kırk kelimesini krk Türk
kelimesini trk imlasıyla yazarak bu
kelimeleri Arapça’daki gibi harekelerle seslendirmiştir.”[9]
Divanü Lugati't Türk,
Türk toplum hayatının her sahasına ait çeşitli bilgileri ihtiva etmektedir. Bu
bakımdan eser içinde yer alan adetler, akrabalık, evlenme, atçılık ve
binicilik, aygıtlar, bağcılık ve bahçıvanlık, beslenme, mutfak yemekleri, bitki,
coğrafya, dil bilgisi (fiil yapısı, fiilden fiil yapma ekleri ). Oğuzca sözler,
ses taklidi kelimeler, din (itikadlar, şamanizm), tabiat, dokuma ve bezeme,
eğlence, milli oyunlar, müzik, şiir ve dans, ev eşyası, giyim kuşam, gök
bilimi, hay- van adları, hakan, kadın, savaş (savaş tekniği ve silahlar) spor
ve oyunlar (ayak topu, çevgan, yumruk oyunu), tababet, tarım, toplum hayatı,
Türk evi, ulaşım ve taşıtlar gibi konular yönünden de ince- lenip
değerlendirilmiştir.
Biz
bu makalede Divan’ın bazı yönlerini ele alacağız. Şunu söylemekle iktifa edelim
yukarda yazılı konuları Kaşgarlı Mahmud Divan’ında zikretmiştir.
Kaşgarlı Mahmud, Divanü
Lügatı’t Türk ve İlkleri
Kaşgarlı
Mahmud ilk Türk haritacısı olarak kabul edilmektedir. Eserinde Türk dünyasının
ön plana çıkartıldığı bir dünya haritası da çizmiştir.[10] “Balasagun merkezli dünya
haritasında adlandırmalar ve çizimler, günümüz coğrafyasına göre batıda Rus
sınırlarına, İdil nehrine, güneyde Mısır sınırlarından Etiyopya’ya ve
Hindistan’a, doğuda Çin ve Japonya’ya kadar uzanmaktadır.”[11]
“Divanü Lügatı’t Türk ilk gramer kitabımız,
Kaşgarlı Mahmud’da ilk Türk gramercimizdir.[12] Divan, sözlü kültürümüzün
ilk olarak yazıya geçirilmiş metnidir. Kaşgarlı Mahmud da ilk sözlü kültür
bilimcisidir. Belki de bu bilimin dünyada ilk kurucusu ve ilk alan
araştırıcısı, bu yolda ilk eser vericisidir.”[13]
Divan’ın aslında temel taşı olan
milliyetçilik duygusunu bu makalede ayrıca ele alıp incelemek istedim. Çünkü Edebiyat
alimi Nihad Sami Banarlı, eserinde Kaşgarlı Mahmud için “İslamiyetten sonraki
Türk milliyetçiliğinin ilk büyük simasıdır.”
İfadesini kullanmaktadır.[14] Ve Kaşgarlı birçok alanda
Türk milletine öncülük yapmıştır. Milliyetçilik duygusunun İslam ile
yoğrulmasının da ilk misalidir bu Divan. Divan’dan birkaç örnekle bunu
açıklamak örneklerle incelemek yerinde olacaktır.
En eski destanlarımız hakkında bilgi
sahibi olabildiğimiz tek kaynak Divanü Lügatı’t Türk’tür. Bu destanların
başında da Şu ve Alper Tunga destanları gelmektedir.
DİVANÜ LÜGATI’T TÜRK’TE MİLLİYETÇİLİK
Kaşgarlı Mahmud eserine Peygamber sallallahu
ve sellem’e salat ve selam ile başlamış ve sonrasında Türklerin Tanrı
tarafından yüceltilmiş bir topluluk olduğunu, bu adı kendilerine Tanrı’nın
vermiş olduğunu, onları herkese egemen kıldığını onların adalet dağıttığı gibi
bahislere değinip şöyle devam etmekte:
“Ben Buhara’nın sözüne inanılır imamlarından
birinden ve Nişaburlu başka bir imamdan kesinlikle duydum, her ikisi de
senetleriyle bildiriyorlardı ki, Peygamberimiz (s.a.v) kıyamet belirtilerinden
ve karışıklıklarından ve Oğuz Türklerinden söz ederken, “Türk dilini öğreniniz,
çünkü onların egemenlikleri uzun sürecektir.” buyurmuşlardır. Bu söz doğru ise
sorgusu o ikisi üzerine olsun, onu öğrenmek vacip olur. Eğer bu sözün aslı
yoksa, akıl da bu dili zaten öğrenmeyi emreder.” [15]
Kaşgarlı Mahmud’un Araplar için yazdığı bu
eserin en başında yer verilen denkleme İbrahim Olgun şöyle bir tevil getiriyor:
“Kaşgarlı, burada önce gördükleriyle
vardığı neticeyi belirtiyor ve “yüce Tanrı Türkleri güçlü ve egemen kılınca,
rahat yaşayabilmek ve yaşamından güvenli olabilmek için Türklerin dilleriyle
konuşmaktan başka çıkar bir yol olmadığını gördüm” diyor.
“İkinci olarak da duyduklarını ileri
sürüyor: sözüne inanılır olarak kabul edilen kişilerden duyduklarını tanık
gösteriyor. Yani Kaşgarlı şöyle bir neticeye ulaşıyor: Türklerin dilini
öğrenmek gereklidir. Çünkü bunu Peygamber emretmiştir. Öğrenmek zorundasınız.
Bu hadis uydurmadır derseniz nasılsa aklınız sizi bunu öğrenmeye zorlayacaktır.
Yani Türkçe’yi akla da inansanız nakle de inansanız her iki durumda da öğrenmek
zorundasınız.”
Mantık zinciri devam ediyor: O zaman
diyeceksiniz ki biz Türkçeyi kimden ve nasıl öğrenelim? Arapların tanınmış bilgin
dilcileri var. Türklerde ise başvurabileceğimiz kaynaklar yok. Kaşgarlı,
onların soracakları bu soruyu hemen şöyle yanıtlıyor:
Ben onların en açık
seçik anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi ok kullananıyım.
Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini ve kafiyelerini belleyerek
yararlandım. Her boyun dilini en iyi biçimde bilirim. Ben onları yoluyla
yöntemiyle derledim, topladım, en güzel bir düzene koyup yazdım. Ondan sonrada
sonsuza değin anılsın ve işe yarasın diye adını Tanrıya sığınarak Divanü
Lügatı’t Türk koydum.”[16]
ASIRLARIN ARDINDAN DİVANÜ
LÜGATI’T TÜRK’ÜN BULUNUŞU
Eski Maliye
Bakanlarından Nazif Bey kitaplığında çok mühim bir kitap barındırdığının
farkındadır ve bunu yakınlarından bir kadına verir.
-Bak sana bir kitap veriyorum. İyi sakla…
Sıkıştığın zaman sahaflara götür. Altın para ile otuz lira eder, aşağıya verme!
der.
Bir süre sonra paraya ihtiyacı olan kadın,
kitabı Sahaflar Çarşısı’ndaki kitapçı Burhan Bey’e götürür ve otuz liraya satmak
istediğini söyler. Divanü Lügati’t Türk gibi bir eser için otuz lira hiç de
yüksek bir miktar değildir ama bu kitabın önemini ve değerini bilmeyenler için
yüksek bir bedeldir. Burhan Bey, yüksek bir fiyatla alır diye kitabı Maarif
Nazırı Emrullah Efendi’ye götürür. Nazır da kitabı İlmiye Encümenine havale
eder. Kitabı incelemek için bir hafta süre isteyen Encümen, bir hafta sonra
kitaba on lira değer biçer. Kitabın kendisinin olmadığını, sahibinin otuz
liradan bir para bile aşağıya inmediğini söyleyince Encümendekiler
-Biz otuz liraya bir kütüphane satın alırız.
Al kitabını, istemiyoruz, diyerek kitabı Burhan Bey’e geri verirler.
İşte tam da o günlerde, ömrünü ve servetini
kitaplara adayan, haftada birkaç kez Sahaflar Çarşısı’na uğrayıp, kitapçıları
tek tek dolaşarak yeni bir şey olup olmadığını sormayı alışkanlık edinen Ali
Emiri Efendi, kitapçı Burhan Bey’in dükkânına uğrar. Ali Emiri Efendi yeni bir
şey olup olmadığını sorunca, Burhan Bey,
-Bir kitap var ama sahibi otuz lira istiyor,
diyerek olanı biteni anlatır ve sürenin ertesi gün dolacağını, yaşlı kadının
kitabı almaya geleceğini söyler.
Eline aldığı kitabın adını okuduğu anda Ali Emiri
Efendi, bayılacak gibi olur… Dünyada eşi benzeri olmayan, Türk dilinin en
değerli eseri Divanü Lugati’t-Türk’tür elindeki kitap… Otuz değil, otuz bin
liraya bile değerdir bu kitaba. Kendisini hemen toparlayan Ali Emiri Efendi,
kesin alıcı görünmemek, kitapçıyı şımartmamak amacıyla:
-Dağınık bir eser… Acaba tamam mı değil mi?
Yazarı da Kaşgarlı adlı bir adammış… Kimdir, necidir, belli değil… Sarı çizmeli
Mehmet Ağa… Ama ne de olsa bir eserdir… Encümen on lira teklif etmiş, ben de on
beş lira veririm… der. Burhan Bey:
-Kitap benim olsaydı verirdim. Sahibi mutlaka
otuz lira istiyor Alacaksanız bir kadına iyilik etmiş olursunuz, almayacaksanız
sahibine geri vereceğim, diye söyleyince Ali Emiri Bey
-İşte şimdi işin şekli değişti… Bir kadına
yardımcı olmak gerekir. Peki, kabul ettim, diyerek kitabı satın aldığını söyler
ama yanında yalnızca on beş lira vardır. Eve gidip gelecek olsa kitabın bir
başkasına satılması ihtimali bulunmaktadır. Paranın üstünü daha sonra vermek
üzere kitabı almak istese kitapçı bunu kabul etmeyecektir. Kitabı bırakıp
gitmek de istememektedir. Böyle karmaşık düşünceler içerisindeyken kitabı
Burhan Bey’le birlikte bırakır, bir rivayete göre dükkânın kapısını kilitleyip
anahtarı cebine koyar ve bir tanıdığa rastlamak umuduyla çarşıya çıkar. Birkaç
dakika sonra eski Darülfünun edebiyat hocası Faik Reşat Bey ile karşılaşır.
Hemen yanına koşar:
-Varsa, aman bana yirmi lira ver! der. Faik
Reşat Bey’de on lira vardır, hemen onu verir. Geri kalanını getirmek üzere
aceleyle evine gider. Ali Emiri Efendi de Burhan Bey’in dükkânına döner ve
gönül rahatlığıyla Faik Reşat Bey’i beklemeye koyulur. Burhan Bey şaşkın
vaziyettedir. Kitabın önemli bir eser olduğunu o da anlamıştır artık…
Birkaç dakika sonra Faik Reşat Bey elinde on
lira ile gelir. Ali Emiri, otuz lirayı hemen verir ama Burhan Bey bir de bahşiş
istemektedir. Üç lira da Burhan Bey’e verir ve Faik Reşat Bey ile birlikte
dükkândan ayrılırlar, konuşa konuşa çarşıdan çıkarlar. Fakat Ali Emiri’nin gözü
arkadadır, Burhan Bey’in satıştan vazgeçip arkasından gelip kitabı istemesinden
korkmaktadır. Kimsenin gelmediğinden emin olunca
-Oh… Elhamdülillah! diyerek evine gelir. Ne
kadar değerli bir esere sahip olduğunu, kitabı incelemeye başladığında anlar.
Divanü
Lügatı’t Türk hakkında en güzel ifadeleri şüphesiz onun kıymetini bir bakışta
anlayan ve ona bir servet ödeme pahasına sahip olan Ali Emiri Efendi
söylemiştir.
Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir…
Türkistan değil bütün cihandır. Türklük, Türk dili bu kitap sayesinde başka bir
parlaklık kazanacak. Arap dilinde Seyyibuyihin kitabı ne ise bu da Türk dilinde
onun kardeşidir. Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır.
Bu kitaba hakiki kıymet verilmek lazım gelse cihanın hazineleri kâfi gelmez… Bu
kitapla Hz. Yusuf arasında bir benzerlik vardır. Yusuf’u arkadaşları birkaç
akçeye sattılar. Fakat sonra Mısır’da ağırlığınca cevahire satıldı. Bu kitabı
da Burhan bana otuz üç liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığında
elmaslara, zümrütlere vermem…[17]
Türklük
biliminin en önemli eseri olan Divanü Lügatı’t Türk bir hazine hükmündedir.
Onda Türklüğün kökenine dair ne aranırsa bulunabilir, sözlü kültüre dair
şiirler, deyimler, kelimeler hepsi bu Lügat’te yerini almıştır bundan 1000 yıl
evvel. Buradan akan pınar Divan şiirine de öncülük etmiştir, sözlü kültürlerin
yazıya geçirilmesinede. Fakat Divanü Lügatı’t Türk gerek dünya çapında gerek
ülkemizde hak ettiği kadar üzerinde çalışılmamış bir metindir.
KAYNAKÇA
1. Atalay,
Besim Divanü Lügatı’t Türk Tercümesi, Türk Dil Kurumu, Ankara, 1992.
2. Banarlı,
Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1971.
3. Ercilasun,
Ahmet, “Kaşgarlı Mahmud Kitabı” Kaşgarlı Mahmud İlk Türk Haritacısı, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2008.
4. Kaçalin,
Mustafa, “Divanü Lügatı’t Türk” DİA, c.9
5. Olgun,
İbrahim, “Kaşgarlı Mahmud’da Türklük Bilinci” Türk Dili, Ankara Ekim 1972.
6. Özönder,
Sema Barutçu, Kaşgarlı Mahmud Kitabı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2008.
7. Sarıoğlu,
Fikret, “Kaşgarlı Mahmud” haz. Sema Barutçu Özönder, Kaşgarlı Mahmud İlk Türk
Haritacısı, K.B.Y, Ankara, 2008
8. Yıldırım,
Dursun, Kaşgarlı Mahmud Kitabı, haz. Sema Barutçu Özönder, s.109, K.B.Y Ankara,
2008
[2] Sema
Barutcu Özönder, “Kaşgarlı Mahmud Kitabı”
(Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2008), s:4
[3] Mustafa
Kaçalin, “DİA” Divanü Lügatı’t Türk,
(1994) c.9, s.446-449
[4] Fikret
Sarıoğlu, Kaşgarlı Mahmud, haz.Sema B. Özönder, “Kaşgarlı Mahmud İlk Türk
Haritacısı” s.121
[5] Besim
Atalay, “Divanü Lügatı’t Türk Tercümesi” (Ankara
1992) c.1 s.4
[6] Kaçalin,
DİA, c.9, s.448
[7] Nihad
Sami Banarlı, “Resimli Türk Edebiyatı
Tarihi” (İstanbul 1971), c.1 s.253
[8] Kaçalin,
DİA, s.447
[9] Banarlı,
T.E.T, s.253
[10]
Sarıoğlu, “Kaşgarlı Mahmud İlk Türk
Haritacısı” s.121
[11]
Sarıoğlu, a.g.e, s.127
[12] Ahmet Ercilasun,
a.g.e s.93
[13] Dursun
Yıldırım, a.g.e s.109
[14] Banarlı,
T.E.T, 250
[15] Besim
Atalay, Divanü Lügatı’t Türk, c.1 s.4
[16] İbrahim
Olgun, Türk Dili, “Kaşgarlı Mahmud’da
Türklük Bilinci” s.82
ömer faruk deliktaş / aralık 2014 (Orta Asya dersi birinci sınıf birinci dönem makalemdir.)